 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/11497
Karar No : 1998/12276
Tarih : 5.11.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, Mahkemece verilen karar süresinde duruşmalı temyiz edilmiş isede, dava değerine göre duruşma isteğinin reddiyle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,nite ligi itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yap:tığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun .veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dava konusu apartman dairesinin intifa hakkı miras bırakan üzerinde kalmak kaydı ile çıplak mülkiyetinin mirasçı olmayan davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan temlik nedeniyle davalı 500 milyon lirasının miras bırakan adına bankaya yatırdığını savunmuş; bu savunma banka kayıtları ile doğrulanmıştır. Çıplak mülkiyet temlikinden ötürü değerler arasında aşırı bir farkın bulunduğunu da söyleyebilme olanağı yoktur. Davalı tanıklarıda satış olgusunun yarlığını ifade etmişlerdir.
Açıklanan deliller karşısında davacı tanıklarının takdiri nitelikteki sözlerine üstünlük tanınmak suretiyle muvazaalı temlik; yapıldığı söylenemez .
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; kabulü, yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 5.11.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.