 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/5787
Karar No : 1997/6599
Tarih : 15.5.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı tarafında, davalı aleyhine açılan elatmanın önlenmesi, kal davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR
Yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 619. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Nevarki, yürürlükten kalkmış olan 6735 sayılı , vasanın 1605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı imar yasasının 18. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki elan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
2981 sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğince yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Somut olaya gelince Davalıya ait yapının bir kısmının davacının imar parselinde kaldığı sabittir. Ancak, bu kısmın yıkımı halinde taşkın olmayan bölümün işe yaramaz hale gelip gelmiyeceği başka bir anlatımla tecavüzlü bölümün yıkıldığı takdirde diğer kısmın islah suretiyle kullanılıp kullanılamıyacağı hususunda açıklık yoktur.
Hal böyle olunca, üç uzman bilirkişi aracılığıyla yeniden keşif yapılması, binanın 8 parselde kalan bölümünün taşkın kısmın yıkılması halinde, ayakta kalıp kalamıyacağı islah edilmek suretiyle kullanılıp kullanılmıyacağı islah edilemeyecek durumda ise binanın tüm bedelinin yatırılması tamir edilerek kullanılır durumda ise tamir bedelinin yıkılan kısım bedeline eklenerek depo ettirilmesi ve bundan sonra yıkıma karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde, hüküm kurulması doğru değildi.
Davalının temyiz itirazı, yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.5.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.