 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1997/2693
K. 1997/3095
T. 10.3.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TARAF TEŞKİLİ
KARAR ÖZETİ : Hukuk mahkemelerinde, duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine Usulün olanak tanıdığı hallerde, ancak buna ilişkin uyarıyı taşıyan davetiyenin muhataba tebliği ile yasaya uygun biçimde taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esasına girilebilir.
(1086 s. HUMK. m. 73)
(7201 s. Tebligat K. m. 10, 16)
(743 s. MK. m. 318)
Davacı tarafından, dayalı aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın dayalı tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi; iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK.nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme; tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Asıl olan, tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile, mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine Usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir.
Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzüğü hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.
Kural olarak tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen son adresinde yapılır. Ancak, tebliği alacak kişinin müracaatının bulunması, kabulü koşuluyla her yerde yapılabilir (Teb. K. m. 10). Tebligatı, tebliğ muhatabı adına almaya yetkili kimseler yasayla ayrıca belirtilmiştir. Bunlar; vekil, yasal temsilci, tüzel Kişinin organları, kıta komutanları, amir ve memurlar, aynı çatı altında oturan aile bireyleri, hizmetçileri, daimi memurları vs. kimselerdir. Kendisine tebligat yapılacak kimse geçici olarak adresinde bulunmazsa, tebligat kendisiyle birlikte oturan aile efradına yapılır (Teb. K. m. 16). Aile efradı kavramı geniş anlamda aileyi kapsamaktadır (MK. m. 318). Buna göre, karı-koca, hısım ve evlatlık gibi birlikte oturan kimseler aile efradı sayılır. Buna sıhri hısımlık da dahildir. Bütün bunların yanında tebligatın geçerliliği için, tebliği alacak kişinin o aile ile birlikte oturmuş, orayı adres olarak seçmiş olması da zorunludur.
Somut olayda; dayalı köy muhtarına tebligat çıkarılmış, ancak, başka bir köy muhtarı duruşmaya gelerek ilgisinin olmadığını bildirmiştir. Davacı vekili, asıl davalıya dava dilekçesini tebliğ ettireceğini söylediği halde, bu husus yerine getirilmeden yargılamaya devam edilmiş ve hüküm kurulmuştur. Davalıya usulüne uygun tebligat yapılmadan yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.3.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.