 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1997/16648
K. 1997/16935
T. 15.12.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- İYİ NİYET KURALINA AYKIRILIK
KARAR ÖZETİ : Dava konusu taşınmaz tapu siciline yolsuz olarak kaydedilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz ve MK. nun 931. maddesi hükmünden yararlanamaz.
(743 s. MK. m. 2, 931)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 901 ve 902, topulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 931. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından dağan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK. nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" şeklinde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve Adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanını genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih, 1990/4 esas, 1991/13 sayılı inançları Birleştirme kararında kabul edilmiş bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, davaya konu taşınmazın tapuya tesciline esas olan işlem cebri ihale işlemidir. İlk el olan Şakir adına cebri ihale işleminin de merciince feshedilip ortadan kaldırıldığı; böylece tapunun illetten ve sebepten yoksun hale geldiği anlaşılmaktadır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir. Öte yandan, Şakir'in kaydı kısa bir süre üzerinde tutarak Haticeyi devrettiği, Haticenin de, son el olan davalı Sehere temlik ettiği belgelenmiştir. Seher'e civar taşınmazında maliki; olup, ihalenin feshine ilişkin davaya da katı!an kişidir.
Öyleyse, anılan davalı, Türk Medeni kanununun 932. maddesinde deyimini bulan yolsuz tescili bilen veya bilmesi gereken kişi durumdadır.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde olayda Türk Medeni kanununun 931. maddesinin uygulanma yeri bulamayacağının dikkate alınması suretiyle iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere davanın reddedilmesi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.