 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/13932
Karar No : 1997/15049
Tarih : 24.11.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ-TESCİL
- VEKALET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMA
- ZAMANAŞIMI
ÖZETİ :Sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borçlarındandır.
Yetkiler sınırsız olsa dahi makul sayılacak ölçüler dışına çıkma hakkı vermez. Vekil, vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem ve işlemde bulunamaz.
Vekaletin kötüye kullanılması nedeniyle açılan iptal ve tescil davalarında zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere bağlılık yoktur.
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan tapu iptali tescil davasının yapılan yargılamasında Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabule dilmiş ve 39072 maddesinde "vekil müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareketine, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3 . maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılması, Medeni Kanunun 2.maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davacı Mahmut ile davalı Ali'nin kardeş oldukları 1988 yılına dek ortak iş yaptıkları, ortaklık sırasında davacının davalıyı 5.10.1976 tarih 21368 sayılı vekaletname ile vekil atadığı, vekilin dava konusu taşınmazı 18.10.1991 tarihinde oğlu diğer davalı Bayram'a temlik ettiği sabittir. Esasen bu yönde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ayrıca taşınmazın vergi beyannamelerinin davacı tarafından verildiği davacıya satış nedeniyle herhangi bir bedelle ödenmediği dosyadaki diğer belgelerle ve tanık anlatımlarından anlaşılmaktadır.
Vekaletin kötüye kullanılması nedeni ile açılan iptal ve tescil davalarının zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere bağlı olmadığı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, subut bulan davanın kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 24.11.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.