 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1996/11117
K. 1996/11798
T. 17.10.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
TAPU SİCİLLERİNİN ALENİLİĞİ
İYİNİYET
KARAR ÖZETİ : Tapu sicilinde malik görünen kişinin, gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen, tapuda yazılı olanın gerçek hak sahibi olmadığını ve tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.
(743 s. MK. m. 2, 931, 932)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan iptal, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşı mamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla, Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında, menkul mallarda 901 ve 902., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 931. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak ta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyiniyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK.nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre, tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim, bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih, 1990/4 esas, 1991/13 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda ise; davacıya ait dava konusu taşınmazın usulsüz ve yolsuz bir takım işlemlere başvurularak gerçekleştirilen ihale sonucu ilk el Osman adına tapuya tescil edildiği ihalenin feshine ilişkin Denizli İcra Tetkik Hakimliği'nin 26.10.1994 gün ve 1994/1005-1140 sayılı ilamı ile anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ikinci el durumundaki davalının edinmesinin de yukarıda açıklanan ilkelere göre iyiniyete dayandığını söyleyebilmek olanağı yoktur. Zira davalı, davacının kiracısı olup tapuda da kiracılık şerhi vardır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde reddi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.