 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/2672
Karar no : 1995/4748
Tarih : 18.4.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ÖZETİ :
- Tapu iptali ve Tescil-Vekalet
- Vekilin sadakat ve özen borcu BK.390/2.
- Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil sorumludur.
- Vekil ile sözleşme yapan kişi vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar (MK.3.)
- Vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor yada bilmesi gerekiyorsa veya vekil ile 3 kişi işbirliği içinde ise MK.2.md.ye göre vekil eden sözleşme ile bağlı kalamaz.
- Taşınmazın gerçek değerinin altında sembolik bir rakamla satılmış olması vekalet görevinin kötüye kullanıldığının açık kanıtıdır.
- Taşınmazı çok düşük bedelle satın alan kişinin iyiniyetli sayılması mümkün görülmediği gibi, 3.kişinin vekil ile düşünce ve işbirliği içinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3.maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması Medeni Kanunun 2.maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın vekil aracılığıyla davalıya 4 milyon liraya satılmasına karşın, gerçek değerin 380 milyon olduğu bilirkişi raporunda belirtilmiştir. Davalı ise, taşınmazı 10 milyon bedelle satın aldığını bildirmiştir. Davalının bu savunmasına değer verilse dahi, taşınmazın sembolik bir belelle satıldığı ve vekalet akdinin kötüye kullanıldığı açıktır. Taşınmazı çok küçük bir bedel ile satın alan davalının, iyiniyet savunmasına değer verme olanağı yoktur. Hatta davalının vekalet akdini kötüye kullanan vekil ile düşünce ve iş birliği içerisinde bulunduğunu kabul etme zorunluluğu vardır.
Hal böyle olunca, olaya yukarıda değinilen ilke ve olguların ışığı altında yaklaşılması ve davanın kabul edilmesi gerekirken, muvazaadan söz edilerek ayrıca vekalet akdi kötüye kullanılsa dahi, davacının ancak vekilden tazminat istiyebileceği şeklindeki yanılgılı ve yasal olmayan gerekçeye dayanarak reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 18.4.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.