 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/14957
Karar no : 1995/15923
Tarih : 30.11.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MURİS MUVAZAASI
- BİRDEN FAZLA DAVA SEBEBİ GÖSTERİLMESİ
Davacılar tarafından, davalılar aleyhine açılan davada, Mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR
Davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür. (HUMK.Mad. 179/1) aynı Kanunun 74 ve 75.maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hakim Medeni Kanunda açıklanan ayrıcalıklar dışında davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklanan isteyebilir.
Hemen belirtmek gerekirki, hakim yukarda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı isede, HUMK.nun 76. maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi, hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyleki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
Öte yandan bir davada dayanılan maddi olaylara için birkaç, hukuki sebebin "bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, muvazaa, hile hata ve miras bırakanın hukuki ehliyetsizliğine dayanılarak miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunulmuştur. Bu durumda, öncelikle murisin hukuki ehliyetsizliği üzerinde durulması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde diğer hukuki sebeplerle ilgili delillerin toplanıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ne varki, miras bir akanın hukuki ehliyetiyle ilgili araştırma yetersizdir. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırdedebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilmez.
Nitekim, Medeni Kanunun 9.10 ve 13.maddeleri hukuki ehliyetle ilgili bazı düzenlemeler getirmiştir. Sözü edilen bu ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibarıyla ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, ehliyetsizliğin tesbiti Adli Tıp Kurumu raporu ile açıklığa kavuşturulması zorunludur. Hal böyle olunca, dosyanın tomarıyla birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, miras bırakanın hem vekaletname verdiği hem de akit tarihindeki ehliyet durumunun tesbit ettirilmesi ehliyetli ise, öteki sebepler üzerinde durulması ve sonuca göre, bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, davacılardan Sıla K... dava derdest iken, reşit olduğundan ondanda vekalet alınarak davaya devam edilmesi gerekirken, geçerli vekaletname olmaksızın davaya devam edilip, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 30.11.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.