 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1995/11443
K. 1995/12592
T. 2.10.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
VEKALET
VEKALETİN KOTÜYE KULLANILMASI
VEKİL EDENİN SORUMLULUĞU
KARAR ÖZETİ: Vekil; vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etmek, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınmakla yükümlü olup, vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, BK.nun 390/1. maddesi uyarınca sorumludur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan üçüncü şahıs, MK.nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise; vekilin, vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyorsa veya beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet veren arasında bir iç sorun olarak kalır. Nevar ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içersinde ise, veya kötü niyetli olup, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin bu sözleşme ile bağlı sayılmaması dürüstlük kuralının doğal sonucudur.
(818 s. BK. m. 390/1-2)
(743 s. MK. m. 2, 3)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın, davacılar tarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davada, "ehliyetsizlik" iddiasının yanında, "vekalet görevinin kötüye kullanılması" hukuksal nedenine de dayanıldığı anlaşılmaktadır Esasen, maddi vakıaları bildirmek yanlara; hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir. Bilindiği gibi; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu; vekilin, vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil; vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi, vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta, malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi, Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise, yani vekilin, vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil,, vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ise sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevar ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından, hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce, kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış, daima mahkum edilmiştir. Nitekim, uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Gerçekten; temliki işlemde kullanılan vekaletnamenin düzenlendiği tarihte vekalet veren davacıların murisinin hukuki ehliyete sahip olduğu Adli Tıp Kurumu raporuyla saptanmıştır. Ancak, yukarıda değinilen hukuki sebep (vekaletin kötüye kullanılması) yönünden bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Bu itibarla, değinilen ilkeler doğrultusunda soruşturmanın tamamlanması ve olayda vekaletin kötüye kullanılması hukuki sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin sağlıklı biçimde saptanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere ehliyetsizlik iddiasına hasren, davanın reddedilmesi isabetsizdir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.10.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.