 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1994/5081
K. 1994/7552
T. 8.6.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KADASTRO TAPUSUNU KESİNLEŞMESİ
SATIN ALINAN ÇAPLI YER
ELATMANIN ÖNLENMESİ VE TAPU İPTALİ DAVASI
KARAR ÖZETİ Davacının dayandığı tapu kaydı, dava dışı kişinin satışı ile oluştuğu ve satış sırasında da krokiye bağlandığı belirlendiğine göre, bu kroki tapu fen memuru sıfat ve yeteneğini haiz bir uzman bilirkişi aracılığıyla çekişmeli yere uygulanmalı, uygulanabilirlik hususu belli edilmeli ve kapsamı kesin şekilde saptanmalı ve böylece varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Ayrıca, kesinleşen kadastro çapından pay satınalan bir kısım davalılar için MK.nun 931. maddesinin uygulama yeri olup olmadığı da hüküm gerekçesinde tartışılması gerekir.
(743s. MK. m. 645, 931)
(3402 s. Kadastro K. m. 20)
Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan davada; mahkemece, verilen karar süresinde temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı İdare, kendilerine ait taşınmaza dahil edilmesi gereken bir kısım yerin, kadastroca davalı kişiler namına tesbit gören komşu parselde bırakıldığını ileri sürmüş, tapu iptal ve müdahalenin önlenilmesi isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, uyuşmazlığın ortak sınırdan kaynaklandığı, saptanan ortak sınıra göre de iddianın sabit görüldüğü gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davacı İdarenin davada dayandığı tapu kaydının dava dışı Belediyenin satışı ile oluştuğu ve satış sırasında da krokiye bağlandığı kayden sabittir. Hal böyle olunca, krokinin davacı İdareyi bağlayacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği ve MK.nun 645. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesinde ifade edildiği üzere; kayıt ve belgeler; harita, plan ve kroki ye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise; harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunur.
O halde, öncelikle davacı İdarenin dayandığı tapuya ilişkin krokinin, tapu fen memuru sıfat ve yeteneğine haiz bir uzman bilirkişi aracılığıyla çekişmeli yere uygulanması; uygulanabilirlik hususunun belli edilmesi ve kapsamının kesin biçimde saptanması ve ondan sonra varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken; hükme yeterli bir kroki uygulaması yapılmadan ve krokiye yönelik değerlendirmeye girilmeden mahalli bilirkişi ve tanık sözleriyle yetinilip sonuca gidilmesi ve yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Ayrıca, kesinleşen kadastro çapından pay satın alan bir kısım davalılar için MK.nun 931. maddesinin uygulama yeri bulup bulamayacağının araştırılıp hüküm gerekçesinde tartışılmamış olması da isabetsizdir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.6.1994 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.