 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1992/12675
K. 1992/15438
T. 11.12.1992 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MURİS MUVAZAASI
TAKSİM SÖZLEŞMESİ
ÖZET Miras taksim sözleşmesi, iştirak halinde mülki yetin söz konusu olduğu durumlarda hüküm ifade eder.
Tapulu taşınmazlara ilişkin sulh, mahkeme önünde yapılırsa geçerli hale gelir.
(743 s. MK. m. 611)
Taraflar arasında görülen davadan dolayı verilen davanın reddine ilişkin 19.6.1992 tarih, 91/287 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen incelenmesi süresinde davacılar tarafından istenilmekle; dosya incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar, müşterek miras bırakana ait dava konusu dükkanın, muris tarafından ölümünden kısa bir süre önce, mirastan mal kaçırılmak amacıyla muvazaalı olarak davalıya temlik edildiğini ileri sürmüşler, tapu iptal ve pay oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, (... mirasçılar arasında düzenlenen 1.7.1991 tarihli yazılı sözleşme ile miras bırakandan intikal eden gayri menkullerin taksim edildiği; sözleşmeye, taksimden ötürü bu davadan feragat edileceğinin de yazıldığı..) gerekçesine dayanılarak ve böylece konusuz kaldığından söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten, davacılar vekili davaya bakılmakta iken, 1.7.1991 tarihinde düzenlendiği tartışmasız olan bir belgeyi dosyaya ibraz etmiştir. Anılan belgede tüm mirasçıların imzalarının bulunduğu da anlaşılmaktadır. Ne var ki, belgenin düzenlendiği tarihden önce verasetteki iştirak halinin, çözüldüğü ve bir kısım taşınmazların müşterek mülkiyet hükümlerine göre, intikal ve tescillerinin yapıldığı kayden sabittir.
Bilindiği üzere, miras taksim sözleşmesi iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olduğu durumlarda hüküm ifade eder. Bu itibarla, 1.7.1991 tarihinde düzenlendiği anlaşılan belgenin MK.nun 611. maddesinde ifadesini bulan miras taksim sözleşmesi" olarak kabul edilmesi ve sözleşmeye, taksim sözleşmesi niteliği verilerek geçerlilik tanınması olanağı yoktur. Sözleşme yasal anlamda geçerli kabul edilemeyince de, metninde yazılı olan "İstanbul'daki dükkanın davasından vazgeçecekler" beyanını, davadan feragat şeklinde ele almak mümkün değildir.
Öte yandan, haricen düzenlenmiş belgenin geçerli sulh (Anlaşma) niteliğini taşıdığı da söylenemez. Zira, tapulu taşınmazlara ilişkin Sulh, ancak Mahkeme önünde yapılırsa geçerli hale gelir (HGK.nun 18.11.1964 gün ve 5/565-647 sayılı kararı). Başka bir anlatımla, Mahkeme huzurunda usulüne göre yapılan sulh, maddi hukuktaki şekil şartlarına bağlı olmaksızın geçerlilik kazanır ve mülkiyetin devri borcunu doğrudan borçlandırıcı işlemin yerine geçer.
Öyle ise, davaya konu uyuşmazlığa, sulh koşulları çerçevesinde ve sulha değer verilerek çözüm getirebilme yoluna da gidilemez.
o halde, yukarıda belirtilen ilke ve olgular dikkate alınarak işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere davanın reddedilmesi isabetsizdir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.5.1991 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.12.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|