 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1991/7085
K: 1991/11052
T: 07.10.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonucunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edildiğinden, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, tapulama sırasında, davalı adına tesbit ve tescili yapılan 193 parsel sayılı taşınmazın, önceden, Suriye uyruklu kişilere ait olduğu ve 1.10.1966 gün ve 6/7104 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile 1062 sayılı yasa hükümlerine göre, bu kişilere ait yerlerin, zilyedlik ve harici satışla edinilemeyeceği iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davalı taraf, hak düşürücü sürenin geçtiği ve kesin hüküm varlığından söz ederek davanın reddini istemiştir. Mahkemece önce görülen Tapulama Mahkemesi kararı irdelendikten sonra, tapulama tespitinin 1969 yılında yapıldığı, bu durumda on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, yerel Mahkemece, 3402 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 766 sayılı yasanın 31/2. maddesine yanlış anlam verilmiş ve yorumlanmıştır.
Şöyle ki; somut olayda, çekişmeli parselin 1969 yılında yapılan tesbitine itiraz edilmiş olup bu itirazın komisyonca reddedilmesi nedeniyle Tapulama Mahkemesine dava açılmıştır. Sözü edilen mahkemedeki davaya her ne kadar Hazine usulüne uygun olarak müdahil olmamış ise de yapılan itiraz nedeniyle tapulama tutanağının kesinleşmesi Tapulama Mahkemesi'ndeki davanın sonuna kadar askıda kalacağından, tesbit tarihi 10 yıllık hak düşürücü süreye başlangıç tarihi olarak alınamaz. Açıklanan bu ilke Hukuk Genel Kurulunun 31.5.1985 gün ve 1/795-531 sayılı kararında da açıkça belirtilmiştir. Öte yandan her davada davacının gerçek hasmını tesbitle davasını ona yöneltmesi temel usul kuralıdır. Hal böyle olunca, önceki mahkeme ilamının kesinleştiği tarihin sürenin başlangıç yönünden esas alınması bu durumda da davanın süresinde açıldığının kabulü ile esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddedilmesi isabetsizdir. Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.K.K'nun 528. maddesi gereğince BOZULMASINA 7.10.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.