 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1991/3747
K. 1991/8177
T. 20.6.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESÇİL
- TRAMPA
ÖZET : Maddi vakıaları bildirmek yanların, bildirilen vakıalara uygun kanun hükmünü resen bulmak ve uygulamak ise hakimin görevidir.
(1086 s. HUMK. m. 76)
Yanlar arasında görülen iptal ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edildiğinden dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, dava konusu 611 ada 85 parsel sayılı taşınmazının mülkiyetinin iki adet otomobil ile trampa yapılarak davalı tarafa aktarılmasından sonra; otomobillere, sahte işleme başvurulup yurda sokulduklarının anlaşıldığından bahisle, İzmir Mali Polisince el konulduğunu, bundan ötürü de otoların trafik kayıtlarının adına oluşturulamadığını bildirmiş; tapu kaydının iptalen ve tashihen kendi üzerine döndürülmesini (tescilini) istemiştir.
Gerçekten, dava dilekçesinde yanlar arasındaki hukuki ilişkinin, trampaya ve özellikle trampanın karşılıksız kalmasından ötürü satışın bozulması gerekeceği vakıasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Ne var ki, ileri sürülen vakıaların tümü birlikte değerlendirildiği takdirde, davacı tarafın hile iddiasında da bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere; maddi vakıaları bildirmek yanların, bildirilen vakıalara uygun kanun hükmünü resen bulmak ve uygulamak ise hakimin görevidir (HUMK. md. 76).
Kuşkusuz, bir kimsenin gerçek anlamda kendisine ait olmayan şeyi kendisine aitmiş gibi göstererek satmaya ya da başka bir şey (mal) ile trampaya kalkışması ve bu işlemleri de şeklen gerçekleştirmiş olması, BK.nun 28. maddesinde ifadesini bulan hileyi oluşturur. Anılan hükümde düzenlenen hile; bir kimsenin gerçek durumu bilmesi halinde kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine, diğer bir kimse tarafından sebebiyet verilmesidir denerek tanımlanmaktadır (S. Olgaç, Borçlar Kanunu, Cilt: 1, Sh: 134). Ayrıca, hileli işleme üçüncü bir şahsın yol açabileceği de yine aynı yasa hükmünde öngörülmüştür. Hal böyle olunca, iddia ve savunmanın hile çerçevesinde incelenip sonuca bağlanmasında zaruret vardır. Bunun yanı sıra, olayın trampa açısından ele alınıp değerlendirilmesi de göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar, tapudaki işlem satış şeklinde yapılmış ise de; aslolan, sözleşmenin gerçekleştiriliş biçimi değil, sözleşmeden beklenen gerçek maksattır (BK.md. 18). Gerçek maksadın trampaya yönelik olması da, buna (trampaya) ilişkin hükümlerin gözetilmesini haklı kılar.
BK.nun trampayla ilgili 233. maddesinde, "Trampa suretiyle aldığı şey yedinden zaptolunan yahut onu ayıbından dolayı reddeden taraf, muhayyerdir; dilerse zarar ve ziyanı diğer tarafa tazmin ettirir, dilerse vermiş olduğu şeyi istirdan eder" hükmüne yer verilmiştir.
O halde, açıklanan ilkeler dikkate alınarak tarafların (tanık dahil) tüm delillerinin toplanması ve değerlendirilmesi gerekirken, olayda tanık dinlenemiyeceği gerekçesiyle deliller toplanmadan yemin hakkının hatırlatılıp kullandırılması suretiyle sonuca gidilmesi ve yazılı olduğu davanın reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.6.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.