 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1991/13944
K: 1992/9146
T: 07.07.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacılar, 387 ada 6 parseldeki ortak miras bırakana ait 1/2 payın davalılara satışın danışık hukuksal nedeniyle illetli olduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece kabule dair verilen karar, yasal süresi içerisinde duruşmalı inceleme yapması isteği ile davalılar vekili tarafından temyiz edildiğinden duruşma tarihi olarak belirlenen 7.7.1992 salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edilen vs. vekili Av.Ruhi Koca geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden vs. vekili V. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldığı bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR : Dava, Borçlar Yasası'nın 18. maddesinde tanımı yapılan ve uygulamada muris muvazasası olarak bilinen danışık hukuksal nedenine miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Bilindiği gibi danışık; öğretide ve yargısal uygulamada bir hukuki işlemde taraflarının gerçek iradeleri ile beyanları arasında bilerek ve isteyerek yarattıkları uyumsuzluk olarak tanımlanmaktadır. Yasa ile resmi şekle tabi tutulan taşınmaz mülkiyeti aktarımı amacını güden bağıtların açıklanan biçimde tanışıklı yapılması halinde görünürdeki işlem yanların gerçek iradelerini yansıtmadığı için, bunun arkasında gizlenen bağıt ise şekil koşuluna uyulanmadığı nedeniyle geçersizdir. Bundan ötürüdürki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, doğru ve adil bir çözüme ulaştırılabilmesi için öncelikle temlikte bulunmanın (miras bırakanın) asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılması zorunludur. Diğer bin anlatımla 1.4.1974 gün 1/2 sayılı inançları birleştirme kararında öngörülen ilkeler ışığında temliki işlemin gerçek yönünün daha açık bir şekilde murisin mirasçılarından mal kaçırılması amacı güdülüp güdülmediğinin saptanması gerekir. Bunun içinde işleme katılanların yaşı, eğitim düzeyi, medeni hali, bakım ve yetiştirilmesinden sorumlu olduğu kişi ile aile birey sayısı, ekonomik gücü, satma ihtiyacı içerisinde bulunup bulunmadığı var gibi özel durumlarının yapılan işlemin yaşamın gerekçeleriyle doğal akışına uygun ya da ters düşüp düşmediğinin ülkenin ve olayın geçtiği ve gerçek değerinin belirlenip tümünün birlikte değerlendirilmesi gerektiği açıktır
Somut olaya gelince, muris 1318 (1902) doğumlu olup, 13.10.1985 günü yaşamını yitirmiştir. 6 kızı ile üç oğlunu mirasçı bırakmıştır. Birlikte oturmaktadır. Davalı Fatma'nın daha sonra yurtdışına çalışmaya gittiği tartışmasızdır. Davalı Ahmet'in memuriyet yaptığı belirtilmiştir. Miras bırakanın ölünceye kadar davalı çocuklarının ilgi ve bakımından kaldığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Taraf tanıklarının anlatımına göre ise muris çok varlıklıdır. Davalı oğluna hapisten çıkardıktan sonra mal satarak işyeri açmıştır. Dokuz çocuğundan hiç yardım almamış, ihtiyaç duydukça mal satmıştır. Çekişmeli yerde tüm mirasçıların bilgisi ve oluru ile davalılara satılmış olgusu yanında onlara bağışladığı halde satış olarak danışıklı işlem yapmıştır.
Ancak, bu hususlar soyut nitelikte kalmış araştırılarak kayıt ve belgelerle hangilerinin doğru ve inandırıcı olduğu üzerinde durulmamıştır. Hal böyle olunca, davalılara yapılan devre ait tapu işlem belgesi ve resmi senet örneğinin getirilmesi, murisin sağlığında elden çıkardığı ve miras bıraktığı taşınmazlara ait bütün kayıtların istenmesi, başkaca taşınır mal geliri ve parası olup olmadığının araştırılması, temlik tarihi itibariyle davalıların işi, geliri, medeni hali var gibi özel durumlarının belirlenmesi gerçekten murisin davalı Ahmet'e sermaye verip işyeri açıp açmadığının, o tarihlerde miras bırakanın mal satıp satmadığının açıklığa kavuşturulması, bundan sonra tüm kanıtlar değinilen ilkeler gözetilerek değerlendirilip, ortaya çıkacak durum çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilmek suretiyle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi kabule göre de davaya konu 387 ada 6 sayılı kadastro parselindeki 1/2 pay kaydı 1981 yılındaki imar uygulamasında 1653 ada 130 ve 131 numaralı imar parsellerine gittiği halde sicili kapanmış ve geçerli tapu niteliğini yitirmiş, 387 ada 6 sayılı kadastro parsel kaydı üzerinden iptal bir deyişle mirasçıların miras hakkından yoksun bırakılması ve kendilerine tescil kararı verilmesi de isabetsizdir. Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 7.7.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.