 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E. 1991/12317
K. 1991/11703
T. 18.10.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ÖZET : Temsil yetkisinin kullanılmasında aslolan vekalet verenin çıkarının gözetilmesi, özellikle dürüstlük kuralınaaykırı bir davranış içine girilmemesidir.
(818 s. BK. m. 390)
Taraflar arasındaki davadan dolayı, (İskenderun Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 21.12.1989 gün ve 339/1003 sayılı hükmün BOZULMASINA ilişkin olan 18.2.1991 gün ve 16379-2013 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarından, dosyadaki belgelerden ve Dairenin bozma ilamından anlaşılacağı üzere, eldeki dava yönünden uyuşmazlığın; vekalet sözleşmesine davalı temsil yetkisinin kullanılış biçimi ve MK.nun 2. maddesinin buna (temsil yetkisinin kullanış biçimine) ne türde etkiler yapabileceği noktasında odaklaştığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, vekalet sözleşmesine dayanan temsil yetkisi etkisini, dış ilişkilerde gösterir ve temsil edilenle üçüncü bir kişi arasında hukuksal ilişki kurulmasını Sağlar (S. S. Tekinay. Borçlar Hukuku, 1971 Sh. 141). Diğer bir anlatımla, vekaletin yerine getirilmesi üçüncü kişilerle hukuksal işlem ve özellikle sözleşme yapılmasını gerektirdiği takdirde, bu işlemlerin yapılması sonucu vekillik verenin üçüncü kişi yada kişilerle olan ilişkileri, temsil hakkındaki hükümlere göre belli edilir ve saptanır.
Öte yandan, temsil yetkisinin kötüye kullanılmasından sözedebilmek için birinci koşul temsilcinin temsil yetkisinin bulunmasına ilişkindir. 2. koşul ise, dış temsil yetkisinin temsilci tarafından temsil olunanın irade beyanına ve çıkarına (menfaatına) aykırı biçimde kullanılmasıdır. emsil yetkisinin kötüye kullanılmasının üçüncü koşuluda, temsilin yapıldığı üçüncü kişinin Medeni Yasanın 3. maddesi anlamında iyi inançlı olmamasıdır. 3. kişinin duruma göre, temsilcinin görevlerine aykırı biçimde davrandığını bildiği yada bilmesi gerektiği hallerde, iyi inanç ileri sürülemeyeceğinden bu kişi yasal korumadan yararlanamayacaktır (Prof. Dr. T. Esener. Temsil, 1961, Sh. 85 vd; Borçlar Hukuku, 1969, Sh. 255 vd.). Temsilci, temsil yetkisini kötüye kullanmış olup ta; üçüncü kişi, bu hususu biliyor ise, Medeni Yasanın 2. maddesinde deyimini bulan hakkın kötüye kullanılması söz konusu olur (Egger, Misabrach der Vertretungsmancnt, Festgabe fun Wieland, 1934 Sh. 63 - Esener age. Sh. 87; ayrıca bkz. Dr. H. B. İsviçre Medeni Kanunu Şerhi II. Cilt; Borçlar Kanunu Genel Hükümler B. Olcay 1967, Sh. 183). Nitekim, Federal Mahkeme bu gibi durumlarda, sözleşmenin Medeni Yasanın 2. maddesi uyarınca temsil olunanı bağlamayacağı görüşünü ifade etmiş (Esener age. Sh. 256); Hukuk Genel Kurulu'nun 13.2.1974 tarih 524/103 sayılı kararında da, öğretiye ve Federal Mahkeme kararlarına atıfta bulunularak o doğrultuda açıklamalar yapılmış ve yapılan açıklamalar gözözünde tutulmak suretiyle sonuca gidilmesi öngörülmüştür (Bkz. Yargıtay Kararları Dergisi, Eylül/975 sayı 9). Yüce Kurulun 16.11.1979 tarih 582/1371 sayılı diğer bir kararında ise (... vekil, karşı tarafla anlaşarak vekil edenin yararlarına aykırı bir sözleşme yapmışsa vekil eden, doğrudan doğruya sözleşmenin karşı tarafı aleyhine dava açabilir...) denilmiş ve taşınmaz malın aynına (tapunun iptaline) yönelik davanın dinlenebilme olanağını vurgulamıştır.
Ne var ki, somut olayda, 893 parsel sayılı taşınmazın tamamı, davacı ile eşi (kocası) tarafından 7.10.1980 tarihinde üçüncü kişiden 75.000.- liraya satın alınmış ve adlarına 1/2 yarı paylarla tapuya tescil edildikten yaklaşık bir buçuk ay gibi kısa bir süre sonra davacıya ait çekişmeli yarı pay aynı bedel üzerinden vekil aracılığı ile satılmıştır. Diğer bir deyişle, satış, o günkü raiç dikkate alınarak gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar, Dairenin bozma kararında (...taşınmazın gerçek değeriyle temlikte gösterilen değer arasında aşırı fark olduğu ortadadır...) ifadesine yer verilmiş ise de; bunun yanılgılı bir değerlendirmeden ileri geldiği anlaşılmaktadır. Gerçekten, temlik değeri ile uzman bilirkişice belirlenen değer arasında aşırı farkın varlığı açıktır. Ancak, bilirkişinin belirlediği ve temyiz incelemesinde yanılgıya neden olan değer, raporun düzenlendiği 1987 yılı değeridir. Kuşkusuz, 1987 yılı itibariyle saptanan değer, yedi sene önceki temliki işlemde gösterilen değerle karşılaştırılarak sonuca gidilemez. Öte yandan, vekilin taşınmazı yakını olan bir kişiye satmasıda vekalet görevinin kötüye kullanıldığı anlamına gelmez. Zira, temsil yetkisinin kullanılmasında aslolan vekalet verenin çıkarının gözetilmesi, öncelikle dürüstlük kuralına aykırı bir davranış içine girilmemesidir.
Yukarıda açıklanan ilke ve olgulara göre değerlendirme yapıldığında, davaya konu olay yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığını kabul edebilmek olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddedilmesi doğrudur. Anılan hususlar karar düzeltme isteğinin incelenmesi sonunda anlaşıldığından davalıların isteğinin HUMK.nun 440. maddesi uyarınca kabulüne ve Dairenin 18.2.1991 tarih 16379/2013 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına; İskenderun Asliye 1. Hukuk Mahkemesince verilen 21.12.1989 tarih 339/1003 sayılı hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (ONANMASINA), 18.10.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.