 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1990/5813
K: 1990/5653
T: 19.04.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen tescil, elatmanın önlenmesi davası sonunda yerel Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edildiğinden, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, miras bırakanı (babası) Abdullah'tan kayden kendisine geçen tapulu taşınmazdaki çekişmeli özel arka, tapulama sırasında "genel ark" niteliği verilerek taşınmazının 145 ve 146 parsel sayıları ile iki parça halinde adına tesbit edildiğni, arkın ise, tesbit dışı bırakıldığını ileri sürmüş, tesbitin düzeltilmesi ve müdahalenin önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Gerçekten, keşifte bilgisine başvurulan yerel bilirkişinin sözlerinden ve uzman bilirkişin 2.5.1989 günlü raporunda çekişmeli 54 metrekarelik arkın davacıya ait tapu kaydı kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra dinlenilen tanıklar da arkın özel ark olduğunu bildirmişlerdir. Bilindiği üzere, "kadim" öncesi bilinemeyen bir zaman için kullanılan bir sözcüktür. Nitekim, Mecelle, bunu "kadim oldur ki, evelini kimse bilmeye" şeklinde tanımlamıştır. O halde; olayda çekişmeli yer için, "kadim ark" ya da "kadim dere" denilebilecek bir durumdan, başka bin anlatımla, kadim haktan sözedebilme olanağı yoktur. Esasen kadim mar mevcut bulunsaydı, dayanılan tapu kaydının sınır olarak arkı okuması gerekirdi. Öte yandan, tapulu bir taşınmazın ortasında yağmur ve sel suları ile sonradan ark oluşursa; kişinin oluşan ark üzerindeki kayda dayalı mülkiyet hakkı da kendiliğinden sona eremez.
Bu itibarla, yukarıda değinilen maddi olgular ve hukuksal ilkeler gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. madesi gereğince BOZULMASINA, 19.4.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.