 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/9085
K: 1989/10692
T: 29.09.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (İzmir 1. Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 28.2.1989 gün ve 981/139 sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 5.6.1989 gün ve 5641/7108 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, çekişmeli taşınmazını 1.1.1982 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile dava dışı Hüseyin'e kiraladığını, ancak taşınmazda babası olan davalının oturduğunu ileri sürmüş, fuzulen işgal nedeniyle elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı vekili, davaya konusu konutun o tarihte bekar bulunan dava dışı oğul Hüseyin tarafından babası ve annesi ile birlikte oturulmak amacıyla davacıdan kiralandığını, müvekkili davalının yeterince okuma yazma bilmemesinden ötürü kira sözleşmesine oğlu Hüseyin'in taraf olduğunu, daha sonra Hüseyin'in evlenerek başka eve çıktığını, ne varki, beş yıldan fazla bir zamandır kira parasını ödenmek suretiyle sözleşmenin sürdürülegeldiğini savunmuş; bu durum karşısında fuzuli bir işgalden söz edilemeyeceğini bildirmiştir.
Gerçekten, kira sözleşmesinin dava dışı Hüseyin tarafından imzalanmakla beraber, o tarihte Hüseyin'in bekar olması nedeniyle çekişmeli taşınmazda anne ve babasıyla birlikte oturduğu, bu beraberliğin evlenme tarihine kadar devam edegeldiği, evlenme tarihinden bu yana da yaklaşık altı yıldır davalı babanın oturmayı sürdürdüğü, kira paralarının da ödendiği dosya içeriğinden ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır.
Somut olayda uyuşmazlık; kira sözleşmesinin sona erip ermediği ve oğul Hüseyin'in evlenerek başka eve taşınması sonucu kiralananda oturmakta devam eden davalı babanın fuzuli şagil sayılıp sayılamıyacağı noktasında odaklaşmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nun dosyaya örneği ibraz edilen 9.6.1978 gün ve 1978/6-261 esas, 1978/567 karar sayılı kararında ifade edildiği üzere; kiralama hususunda karşılıklı ve birbirlerine uygun düşen iradeler sonucu kurulan bir sözleşme, ancak düzenlemesinde öngörülen ilkeler doğrultusunda ve aynı şekilde karşılıklı iradelerin birleşmesi ile bozulabilir.
Yoksa, kiralananın akit tarafça fiilen terki, tek yanlı olarak kira sözleşmesinin bozulduğuna delil sayılamaz. Öte yandan, uyuşmazlığın çözümlenmesinde 6570 sayılı Yasanın 12. maddesinin gözardı edilemeyeceği de açıktır. Anılan maddenin 12/1. fıkrası; "kiracı, mukavelede hilafına sarahat olmadıkça kiralanan yeri kısmen veya tamamen başkasına kiralayamaz. Yahut istifade hakkını veya mukavelesini başkasına kiralayamaz. Yahut istifade hakkını veya mukavelesini başkasına devredemez. Veyahut kendisi gayrimenkulü bırakmış olduğu halde, hiç bir sebeple bu yeri kısmen veya tamamen başkalarına işgal ettiremez" hükmünü taşımaktadır. Kira sözleşmesinin yorumunda ise, Borçlar Kanunu'nun 18. maddesindeki genel kural uyarınca tarafların gerçek ve ortak maksatlarının aranması gerekir. Şu husus özellikle belirtilmelidirki, ortak ve gerçek maksadın tayininde sözleşmesinin uzun süre uygulanış biçimi, tarafların sözleşmeye verdikleri anlamın tayininde önemli bir unsur oluşturur.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, davalının bir süre Hüseyin'le birlikte oturması 6570 sayılı Yasanın 12. maddesi kapsamına giren yasaklayıcı bir durumun söz konusu olmadığının kabulünü gerektirir. Hayatın olağan akışı dahi bu kabule uygun düşer. Fiili durum, belirtilen biçimde devam ederken kiralayanın; sözleşmeyi yapan Hüseyin'in evlenerek başka bir yere taşınmasını, sözleşmenin bozulması nedeni olarak ileri sürmesi, objektif iyi niyet kuralları ile dahi bağdaştırılamaz. 6570 sayılı Yasanın 13. maddesi ile getirilen düzenlemenin amacı da değinilen görüşü doğrular niteliktedir. Esasen, evlenmeden sonra çıkan fiili durumu bilen yada bilmesi gereken kişi konumundaki kiralayanın (davacının), bu duruma yaklaşık altı sene ses çıkarmaması, sözleşmenin başlangıçtaki şekliyle uygulanmasını kabullendiği; diğer bir deyişle, davalının kiracılık sıfatına karşı koymadığı anlamına da gelir.
O halde, Yerel Mahkemenin kira sözleşmesine değer vererek ve davalıyı kiracı sayarak davayı reddetmesinde isabetsizlik yoktur. Sözü edilen yönler, düzeltilme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşıldığından, davalının karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 440 maddesi gereğince kabulüne ve Dairenin 5.6.1989 tarih, 5641/7108 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına,
SONUÇ : İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce kurulan 28.2.1989 gün ve 981,/139 sayılı hükmün usul ve yasaya uygun olduğu görüldüğünden (ONANMASINA), 29.9.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.