 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/6084
K: 1989/7468
T: 09.06.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Kocaeli Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 2.2.1988 gün ve 233-14 sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 31.1.1989 gün ve 10793-715 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olduğundan dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayanan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, sabit görüldüğünden bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Gerçekten, gerek temliki işlemde kullanılan vekaletnamenin verildiği tarihte, gerekse işlemin yapıldığı tarihte vekalet veren kayıt maliki Mehmet'in hukuki ehliyetten yoksun olduğu Adli Tıp Kurumu 4. ihtisas Kurulu'nun raporlarıyla saptanmış durumdadır. Raporların hükmü yeterli açıklık taşıdıkları da sabittir. Esasen, ayni kişiye ait başka taşınmazlar için benzer iddia ile açılan davalar sonucu verilen iptal ve tescile ilişkin hükümler, Dairece onanmış ve kesinleşmişlerdir.
Türk Medeni Kanunu, ayni hakkın kazanılmasında tescilin haklı ve geçerli bir hukuki sebebe dayanmasını zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, haksız yada lüzum ifade etmeyen bir işleme dayanılarak yapılan tescil geçersiz bir tescildir. Tescilin geçerli bir hukuki sebebe dayanmaması ayni hakkın doğumunda ve kazanılmasında kurucu unsur olan tescil işlemini temelde sakat duruma getirir. Örneğin, hukuki ehliyetten yoksun kişiye ait taşınmazın temlikinde yolsuz ve geçersiz bir tescil söz konusu olur. Bu yön, MK.nun 15. maddesinde "mümeyyiz olmıyan şahsın tasarrufu hukuki bir hüküm ifade etmez." şeklinde vurgulanmıştır. Anılan maddenin 2. fıkrasında "kanunda muayyen istisnalar bakidir" hükmü yer almış isede, temel kural, ayrıtım gücü (mümeyyiz) olmayan kişinin tasarrufunun hukuksal bir değer taşımayacağı ve sonuç doğurmayacağı doğrultusundadır.
Nitekim, yasada öngörülen temel kural, 28.7.1941 tarih '21 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararının sonuç bölümünde "...temyiz kudretinden mahrum olduğu kat'iyetle tahakkuk etmesi halinde tasarruf, MK.nun 15. maddesi hükmünce batıldır. Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek iyi niyetle hareket etmiş olması, zikri geçen 15. maddenin mutlak ve kat'i sarahatı karşısında, öyle bir kimsenin tasarrufu üzerinde hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir. Kanun, o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin esasen hüküm ifade etmiyen tasarrufları hususunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin iyiniyetini himaye etmemektedir. Elverirki, o tasarrufun hüküm ifade etmesi için lüzumlu olan temyiz kudretinin tasarruf zamanında mevcut olmadığı kat'iyetle subut bulsun. Bu takdirde kasırın hali, hüsni niyetten ziyade himayeye layık görülür. Medeni Kanununumuzun metin ve ruhunda başka türlü bir netice çıkarılmasına imkan yoktur..." denilerek, yer almış ve yargısal uygulama da gözardı edilmiyerek bugüne değin uygulana gelmiştir.
Her ne kadar, 9.3.1955 tarih, 22/2 sayılı sonraki Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının gerekçesi ile 1941 tarihli kararın kesin ifadesi hafifletilmek istenmiş ise de 9.3.1955 tarihli İnançları Birleştirme Kararı, 28.7.1941 tarihli inançları birleştirme kararını yürürlükten kaldırmış değildir.
Bilindiği üzere, 1955 tarih 22/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının konusu (..ipotek tesisi suretiyle borç para alan kimsenin akit tarihinde ehliyetsizliğinin anlaşılması nedeniyle ipoteğin iptaline karar verildiğinde, borç para verenin parasını geri almak için açacağı davada zaman aşımının hangi tarihte başlıyacağı...); sonuç bölümü ise, (...karz muamelesini temin eden gayrimenkul rehni, rehnedenin temyiz kudretinden mahrumiyeti sebebiyle terkin edildiği takdirde, alacağının tabi olduğu müruru zamanın, rehnin terkini hakkındaki hükmün kesinleştiği tarihten itibaren cereyana başlayacağı..)ndan ibarettir.
Hemen belirtmek gerekirki, Yargıtay İnançları Birleştirme Kararlarının gerekçelerinde yer alan düşüncelerin hiçbir surette Mahkemeleri bağlayıcı gücü olmayıp, İnançları Birleştirme Kararlarının bağlayıcı güçleri, ancak sonuç bölümlerine münhasırdır.
O halde, davaya konu uyuşmazlığın 1941 tarihli İnançları Birleştirme Kararının bağlayıcı olan sonuç bölümü gözetilerek çözümlenmesi ve yazılı olduğu şekilde iptal ve tescile karar verilmesi doğrudur. Olayda ayrıca hapis hakkı tanınması yoluna gidilmesinde isabet yoksada, bu yanılgılı değerlendirme, yargılamanın tekrarını zorunlu kılmamaktadır. Anılan hususlar, karar düzeltme isteği üzerine, bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 440. maddesi uyarınca kabulüne ve Dairenin 31.1.1989 tarih 10793/715 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına.
SONUÇ : Kocaeli Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce kurulan 2.2.1988 tarih 233/14 sayılı hükmün; (...dava konusu hisseye tekabül eden yer hakkında davalı yararına hapis hakkı tanınmasına...) tümcesinin, hüküm fıkrasından çıkartılmak suretiyle düzeltirelerek (ONANMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 9.6.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.