 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/4596
K: 1989/6255
T: 22.05.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Adana 5. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen hükmün onanmasına ilişkin olan 19.1.1989 gün ve 12516-175 sayılı kararın süresi içinde tashihen tetkiki davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 169 dönümlük taşınmazın çekişmeli olan yarı payı müvekkili Osman G.'a ait iken, bu payın 1976 yılında davalıların miras bırakanı Tahsin'e satışının vaadedilmişçesine noterde sözleşmeye bağlandığını, gerçekte herhangi bir satış yapılmayıp sözleşmenin aynı yıl alınan 235.000.-liralık borcun teminatı olarak düzenlendiğini, borcun sonradan ödenmiş olmasına ve verilen inanca rağmen bunun (sözleşmenin) feshedilmediğini, aksine vekil aracılığıyla tapuda kat'i satışa dönüştürüldüğünü, taşınmazın hiçbir zaman Tahsin'in zilyetliğine terkedilmediğini ileri sürmüş; tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle yanlar arasındaki hukuksal ilişkinin inanç sözleşmesinden kaynaklandığı açıktır. Mahkemece de iddia bu çerçevede ele alınıp nitelendirilmiş ve (yapılan işlemleri hükümden düşürecek kuvvette bir muvazaa belgesi ile kanıtlanamadığından...) sözedilerek davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, iddianın kanıtlanamadığı yolundaki kabulün sağlıklı değerlendirmeye ve hükme yeterli bir soruşturmaya dayandığını söyleyebilmek olanağı yoktur. Bilindiği ve 5.2.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay inançları birleştirme kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi inanç gösterilen bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tesbit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Eş bir deyişle, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona (inanç gösterene) aktarma yükümlülüğü altına girmiş ise, yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilecektir. Kuşkusuz değinilen türdeki bir dava, ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Somut olayda, davalıların miras bırakanı Tahsin'in dava dışı köylü kişilere de borç para verdiği ve onlarla da benzeri şekilde noter satış vaadi sözleşmeleri yaptığı, ayrıca alınan borcun ödenmesi halinde sözleşmenin kaldırılacağına ilişkin harici belgeler düzenlediği anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra, borçlandırılan kişileri ve borç miktarlarını gösterir onun (Tahsin'in) elyazısıyla tutulmuş defter sayfası, dosyaya ibraz edilmiş olup bu kişiler arasında davacı Osman G.'un ismi de bulunmaktadır.
O halde, sözü edilen belgelerin iddianın dinlenebilmesine olanak sağlayabilecek yazılı delil ya da en azından delil başlangıcı niteliğinde oldukları gözetilerek, yanların bildirdikleri öteki delilleri de toplanmalı, özellikle yerinde keşif yapılmak suretiyle taşınmazın çekişmeli yarı payının 1976 ve 1982 tarihlerindeki değeri saptanmalı, o tarihtenberi süregelen kullanma (zilyetlik) durumu da belirlenmeli, böylece davaya konu işlemin gerçek yönü kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılarak varılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Yerel Mahkemenin, yukarıda belirtilen kapsamda bir soruşturma ve değerlendirme yapmaksızın verdiği kararın yasaya ve yargısal uygulamaya uygun düşmediği, karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşıldığından davacının karar düzeltme isteğinin H.U.M.K.nun 440. maddesi uyarınca kabulüne, Dairenin 19.1.1989 tarih 12516/175 sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, Adana Asliye 5. Hukuk Mahkemesince kurulan 6.6.1988 tarih 391/553 sayılı hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.5.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.