 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/3806
K: 1989/3984
T: 31.03.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Kadıköy 2. Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 31.5.1988 gün ve 635-441 sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 24.1.1989 gün ve 12009-372 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı Esin vekili tarafından istenilmiş olduğundan dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacının kayden maliki bulunduğu çekişmeli taşınmazın (dairenin) tahliyesinin sağlanmasından sonra geri verilmek koşuluyla muvazaalı olarak davalılardan Dursune (Asude)'ye temlik edildiği toplanan delillerden ve özellikle 9.6.1984 tarihli belgenin içeriğinden anlaşılmaktadır. Esasen, muvazaalı işlemin varlığı yerel mahkemenin de kabulündedir.
Bilindiği üzere, tescil işlemi, gerçek malik ve gerçek hakkın kapsamını göstermiyorsa; başka bir deyişle, gerçeğe ters düşüyorsa, o tescil, uygun tescil değil, yasanın deyimi ile yolsuz bir tescildir. Kuşkusuz, bu tür bir tescil yolsuzluğundan ötürü hukuksal sonuç doğuramıyacaktır. Zira, tapuda görünen hak görünüştedir. (zahiridir). Hemen belirtmek gerekirki,tescilin yolsuzluğu kural olarak işlemin yapıldığı anda mevcut olmalıdır . (Ehliyetsizliğe ve muvazaaya dayalı tescil işlemlerinde olduğu gibi). Somut olayda, çekişmeli daireye ilişkin olarak Dursune adına yapılan tescilin, yukarıda değinilen anlamda yolsuz bir tescil niteliğini taşıdığı açıktır. Uyuşmazlık; bu daireyi Dursune'den iktisap eden ve üçüncü kişi durumunda bulunan diğer davalı Esin'in iktisabının, yasa karşısında korunup, korunamıyacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, tapu sicilindeki kayda güvenerek iyiniyetle mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden kişinin iktisabı geçerlilik kazanır (MK.md.)931) Ancak, tescilin yolsuzluğunu bilen yada bilmesi gereken üçüncü kişi, böyle bir tescile dayanamaz. Yolsuz tescilden dolayı ayni hakkı zedelenen (ihlal olunan) kimse de, doğrudan doğruya kötüniyetli üçüncü kişilere karşı, tescilin yolsuzluğunu ileri sürebilir (MK.md. 932),
Öte yandan, Medeni Yasanın 931. maddesinde sözü edilen iyiniyet, aynı Yasanın 3. maddesi hükmünde deyimini bulan subjektif iyiniyettir. Halin icaplarına göre, kendinden beklenen özeni (ihtimamı) göstermeyen kimse, iyiniyet iddiasında bulunamaz. Yani, gereken özenin gösterilmesi, kaydın yolsuzluğunun anlaşılabilmesine olanak veriyor ise; o takdirde, iktisabın kal ve yargısal ilkeleri karşılıyan ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınması korunamıyacağı tabiidir. Alıcının kendinden beklenen özeni gösterip göstermediği, norma bir insanın hayatın olağan akışı içerisindeki davranış biçimi nazara alınarak, değerlendirilir ve saptanır. Elbette, iktisapta bulunan, satıcıya ve satılan taşınmaza göre durumu ve konumu, iyiniyetin tayin ve takdirinde özellik arzedebilecektir.
O halde, davalının banka aracılığıyla peşin ödeme yapıldığı ve paranın da bir başka taşınmaz satılmak süretiyle sağlandığı yolundaki savunması araştırılmalı, ayrıca ipoteğe bağlanan 5.000.000 liranın akibeti üzerinde durulmalı ve delillerin eksiksiz olarak toplanmasından sonra yukarıda belirtilen kurallar gözetilmek suretiyle yeniden bir değerlendirme yapılmalı, böylece davalılardan Esin'in iktisabının iyiniyete dayanıp, dayanmadığı duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmalıdır.
Yerel Mahkemenin, noksan soruşturma ile yetinip sonuca gitmesi ve yazılı olduğu üzere karar vermesi doğru değildir. Anılan hususlar, karar düzeltme isteğinin incelenmesi sonunda anlaşıldığından, davalı Esin vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 440. maddesi uyarınca kabulüne ve Dairenin 24.1.1989 tarih 12009/372 sayılı kararının ortadan kaldırılmasına,
SONUÇ: Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce kurulan 31.5.1988 tarih 635/441 sayılı hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.