 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/348
K: 1989/2529
T: 09.03.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Yerel Mahkemece verilen red kararı yasal süre içersinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Maddi olay
KARAR : Davacı olan üç kardeş, babaları "Mehmet Cemalettin Demir" den miras yoluyla kendilerine kalan dava konusu 3708 m2. yüzölçümündeki arsayı 1.9.1979 günü davalı Mersin Eğitim Vakfı'na bağışlamışlardır. Akit tablosunda bağışlamanın "koşulsuz" yapıldığı yazılıdır.
Noretlikte düzenlenen, 9.5.1980 tarihli "Karşılıklı taahhütname" de, Vakfa izafeten Doğan ve Güvenç (Bu taşınmaz üzerine yapılacak orta öğretimle ilgili binaya -mucbir sebep dışında gayrimenkul sahiplerinin babaları ölü Mehmet Cemalettin Demir isminin verilmesini ve buna ilişkin işlemlerin yapılmasına Vakfı adına kabul, beyan ve taahhüt ettikleri)ni, taşınmazın malikleri olan davacı kardeşler de (yapılacak okul binasına ölü babaları M. Cemalettin Demir isminin verilmesini-mücbir sebep dışında - telep kabul ettiklerini) açıklamışlardır.
Okul, 1980 yılında inşa edilmiş, eğitime açılmış, fakat bu güne değin ona "M. Cemalettin Demir" ismi verilmemiştir.
Hak düşürücü süre
Dosyada bulunan ihtarname ve yanıtlarından açıkça anlaşıldığı gibi, davacılar yapılan okula taahhütname gereğince babalarının isminin verilmesini 1980 yılından itibaren istemeye; davalı Vakıf da işi süründürmeye, davacılar oyalamaya başlamıştır. Örneğin; 26.5.1980 günlü yanıt ihtarnamede (isteğin vakıf yönetim kurulunda birlikte görülüşmesi davetinde) bulunulmuş; isim verme konusundaki yükümlülüğünü 28.1.1988 tarihli ihtarnamesine kadar, askıya almayı, boşlukta bırakmayı başarmış, bu süre içerisinde olumlu yada olumsuz bir cevaptan kaçınmış, ancak davacıların 8.2.1988 günü tebellüğ ettikleri yanıt ihtarnamelerinde "mücbir sebepten" sözederek, taahhütün artık yerine getirilemeyeceği yolundaki kesin karar ve cevabını bildirmiştir.
Davacıların umutları işte 8.2.1988 günü böylece sona ermiş, bağıştan dönüşe ilişkin bu dava da 27.4.1988 günü açılmıştır. Davacılar bu tarihe kadar BK.nun 241/1. maddesine dayanarak, sözleşme gereğince "mükellefiyetin icrasını" sabırla, ve kesin red cevabını alıncaya kadar istemişlerdir.
Davalı Vakıf İdaresinin sekiz yıl boyunca davacıların umudunu koruduktan sonra BK.nun 246/1. maddesinde yazılı hak düşürücü siperin arkasına sığınması, önce iyiniyet kuralı ile bağdaşamaz
Bu durumda, iptal davasının yasal süre içerisinde açıldığının kabulü zorunludur. Mahkemenin, olayların özüne inmeyen, hak ölçüsüne vurulmayan, yüzeysel karşıt görüşünde isabet yoktur.
Bağışın koşulu
Mahkemece bu dava yalnız hak düşürücü süreden değil, davalı Vakfın tüm savunmaları kabul edilmek suretiyle gerekçesi gösterilmeden esastan da reddedilmiştir.
Bu nedenle davalının "bağışın koşulsuz yapıldığı"na ilişkin savunması üzerinde de durmak zorunluğu vardır.
Yukardaki bölümde değinildiği gibi, gerçekten de, akit tablosunda bağışın "kayıtsız, şartsız, bedelsiz" yapıldığı yazılıdır. Ne varki, taraflar noterlikte düzenledikleri 9.5.1980 tarihli taahhütnamede, yapılacak okula (M. Cemalettin Demir) isminin verilmesi konusunda iradelerini kesin ve açık bir biçimde birleştirmişler ve dava konusu arsanın imar parselasyonunda "okul yeri olarak ayrıldığını ve sahipleri tarafından bedelsiz hibe edildiğini" belirtmek suretiyle akit tablosuna yollamada (atıfta) bulunmuşlar, bağışın neden yapıldığını açıklamışlar ve bağış sözleşmesine kendi rıza ve iradeleriyle, resmi memur huzurunda "koşul" getirmişlerdir.
Şimdi; davalı Vakfın bu açık rıza, muvafakat, taahhüt ve iradesinden dönerek (akit tablosunda koşul yazılı değildir. Bağış koşulsuz yapılmıştır) savunmasında bulunması yine iyiniyet kuralı ile bağdaşamaz. Kaldıki, davalı Vakıf, taahhütnameye karşı iradeyi bozan bir neden de ileri sürmüş değildir.
Gerçektende:
Bağış koşulunun akit tablosuna yazılması gerekir. Ama; asıl olan, tarafların gerçek iradeleridir. Taraflar akit tablosu dışında ve yine resmi memur huzurunda sözleşmeye bir koşul bir fıkra ekledikleri ve hele akit tablosuna yollamada bulundukları takdirde, birleşen ek iradelerinin sonuç doğurmayacağı, geçersiz sayılacağı ileri sürülmez. Buna yasal bir engel gösterilemez. Nitekim Dairenin ve Hukuk Genel Kurulu'nun kararlılık kazanmış yargısal uygulamaları da bu gerekçe doğrultusundadır (HGK. nun 18.2.1987 gün, 1986/1-200 esas, 1987/109 kararı sayılı kararı).
Bağış, koşullu yapılmıştır. Şekil noksanlığından davalının yararlanmasına olanak yoktur (MK.md. 2).
Bir de düşünmek gerekirki; varlıklı ve hayır sever insanlar, fani olmanın acısını azaltmak, ölümünden sonra isimlerini yaşatmak isterler. Bu çok doğal ve saygın bir duygudur. Koşulsuz bir bağışın gizlenmiş bir koşulu vardır. Bu duygular, kamu yararına kullanılmalı, özendirici, teşvik edici davranışlarla ülkemizin özellikle kültür alanına anılan özverili hizmetler götürülmeli, bağışlayanlar pişmanlığa düşürülmemeli, bu konuda bürokraktik, şekilci engeller aşılmalıdır. Yasakoyucunun, böylesine erdemli tasarrufların gerçekleşmesini engellemeyeceği gözetilmelidir.
"Mücbir sebep"
Bilindiği gibi, zorlayan neden anlamındadır. "Türk Hukuk Lügatı" adlı eserin 261. sahifesinde, umulmayan, beklenmeyen hal, önceden nazara alınmasına ve bunun sonucu olarak giderilmesine açıklandıktan sonra "resmi memnuniyet" de mücbir sebep olarak gösterilmiştir.
Şimdi, taraflar arasındaki "karşılıklı taahhütnamede yeralan (mücbir sebep dışında) deyiminden anlaşılması gerekeni arayıp bulmaya sıra gelmiştir.
Davalı Vakfın tutunduğu "Ad Verme Yönetmeliği"nin 8. maddesi; "öğretim kurumu yaptıran kimselerin adlarının kuruma verilebileceğini" kural olarak kabul etmiştir. Davalı Vakfı okul için bağışlanan arsanın 150 milyon değerinde olduğunu açıkladığına göre, davacıların okulun yapılmasını sağladıkları yadsınamaz.
Bir an için bu maddenin engelleyici olduğu düşünülse bile, "mücbir sebep" olarak kabulü asla mümkün değildir. Şöyleki, bu yönetmelik 15.3.1971 tarihinde yürürlüğe girmiş, "karşılıklı taahhütname" ise 9.5.1980 günü düzenlenmiştir. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılıp isim verme koşulu kararlaştırılırken anılan madde yürürlükte idi. Davalı Vakıf İdaresi iyiniyetli olsaydı, bu maddenin "mücbir sebep" oluşturduğunu, böyle bir koşulu kabul edemeyeceğini davacılara anlatırdı. Demekki, Vakıf İdaresi düzenleme tarihinde anılan maddenin "mücbir sebep" olmadığını kabul ederek, bu yoldaki iradesini açıklayıp sözleşmeyi imzalamıştır. Madde sonradan ortaya çıkmış değildir. Vakıf gibi ciddi, erdemli bir kuruluşun davacıları "hataya düşürdüğü" de açıklanmamıştır. Vakfın, yararına olduğu zaman 8. madde "mücbir sebep değildir" olmadığı zaman "mücbir sebeptir" yolunda ters işleyen bir mantığa oturmuş savunmaya elbette değer verilemez.
Verilecek ismin adaba ve ahlaka aykırı olduğu ileri sürülmediğine, yönetmelik hükmü, kesin bir yasaklamayı içermediğine ve sözleşmedeki deyim kullanılırken 8. maddenin amaçlanmadığı ortaya çıktığına göre, "mücbir sebep" savunması, hukuksal, mantıksal dayanaktan yoksundur.
SONUÇ :
1- a) Dava süresinde açılmıştır.
b) Bağış koşullu yapılmıştır.
c) Olayda "mücbir sebep" yoktur.
2- Hal böyle olunca, davalı Vakaf İdaresine, dava konusu arsa üzerinde inşa edilen okula karışıklığa meydan bırakmayacak açıklıkta ve bağış koşuluna uygun olarak "Mehmet Cemalettin Demir" adının konulması için yeterli bir önel verilmesi, önele riayet edilmediği takdirde, muhtesattan (binadan) kaynaklanan kişisel hak saklı tutulmak kaydı ile iptal isteğine ilişkin, davanın kabulü yoluna gidilmesi gerekirken, reddedilmesi dosya içeriğine, usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 9.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.