 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/3154
K: 1989/5089
T: 24.04.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen tescil davası sonucunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin verilen karar, yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : "Kararların temyizi kabul bulunması" ve "temyizin yasal sürede bulunması", Anayasa ve yasa uyarınca Yargıtay'ın üstlendiği temyiz incelemesi bütünün birer parçası ve bu incelemenin yapılabilmesinin önkoşullarıdır. Öte yandan, temyiz dilekçesini gerçek muhatabı ve bunu inceleyebilecek tek yetkili de Yargıtay'dır. Ne var ki, H.U.M.K.'nda 2494 sayılı Kanunla konuya ilişkin yeni bir düzenlemeye gidilmiş ve davaların çabuklukla sonuçlandırılması ilkesinden hareket edilerek yerel mahkemeye iki halde temyiz isteğini reddetme olanağı tanınmıştır. H.U.M.K.nun 432. maddesi ile getirilen bu düzenlemeye (değişikliğe) göre, yerel mahkeme, temyiz olunan kararın temyiz edilemez kararlardan bulunduğu veya temyiz edilebilir karar olmakla birlikte, temyiz süresinin geçirildiğini saptadığı takdirde dosyayı Yargıtay'a göndermeyecek ve Yargıtay'ın dönetimi altında temiz işleminin reddine karar verecektir. Ancak, yerel mahkeme, sınırlı iki hal için kendisine tanına bu olanağı kullanırken, maddi yanılgıya düşerek temyiz edilebilir (temyizi kabil) bir karar ayönelik süresinde yapılmış temyiz isteğin,i sürenin geçirildiğinden bahisle reddeder ise; red kararı, yedi günlük süre içerisinde temyiz edilmezle dahi, esas hükmün süresinde yapılmış temyiz incelemesini engellemeyecek, diğer bir anlatımla, bu karar (temyiz istemini reddi kararı) hukuki sonuç doğuramayacaktır. Çünkü bitirici (nihai) kararını vermek suretiyle dosyadan elin içeken hakimni, yasada öngörülen iki halın dışına çkıpı süresinde verilmiş dilekçeden ötürü Yargıtay'a gönderilmesi gereken dosya ile ilgili olarak verdiği kara gerçekte verilmemiş sayılır. Verilmemiş sayılan bir kararın kesinleşmesi de sözkonusu olamaz. Aksine bir düşünce esas hükmün süresinin geçirilmiş bulunmasına karşın, "temyizin süresinde yapıldığına" dair verilen ve yedi günlük sürede temyiz edilemeyen bir karar da kesinleştiği gerekçesiyle hukukilik kazandırma şeklindeki bir yorumu beraberinde getirebilir. İşte, gerek yukarıda belirtilen nedenlerden, gerek 1.2.1984 tarih 9/2 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararının konusuyla sınırlı olmasından dolayı, Dairece yerel mahkemenin 31.5.1988 gün ve 906/1030 sayılı kararının hukuki sonuç doğurmayacağı kabul edilmiş ve davanın esası ile ilgili hükme karşı süresinde yapılmış temyiz itirazının incelenmesine geçilmiştir. Somut olayda davacılar dava konusu özel su arklarının kendilerine ait 1679 sayılı parsele katılması zorunlu iken, tapulamaca bu arklara genel nitelik verilerek tesbit dışı bırakıldıklarını ileri sürmüşler, tescil isteğinde bulunmuşlardır. Gerçekten, iddianın ileri sürülüş biçimi itibariyla kadastro öncesi nedene dayalı olduğu açıktır. Ancak, istek, tapulama tutanağı düzenlenmeyen bir arazi kesimine (tesbit dışı bırakılan arklarına) yöneliktir Kaldı ki, 1979 parselin tutanağının kesinleştiği 19689 tarihi ile bu davanın açıldığı 1977 tarihi arasında da on yılılk süre geçmiş değildir. O halde, yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 31/2. maddesi sonradan yürürlüğe giren 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin olaya uygulanmasına olanak yoktur. Bu nedenle, işin (davanın) esasını incelenmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, on yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra açıldığından bahisle, red kararı verilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.4.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.