 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1989/1086
K: 1989/4828
T: 18.04.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, maliki bulunduğu 933 ada 12 parsel sayılı taşınmazın davalıya satışı işleminin vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedeniyle illetli olduğundan bahisle tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar yasal süresi içerisinde duruşmalı inceleme yapılması isteği ile davacı vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davalı, temliki işlemin hukuka uygun sağlıklı bulunduğnudan bahisle davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür. Yerel Mahkemece, tapu sicilinin aleniyet ilkesi, azil keyfiyeti kendiseni ulaşmayan vekil tarafından satış yapılması ve esasen davalının daha evvel davacıya yaptığı temlikin danışıklı olduğu savunmasının doğru bulunması olgularının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ne var ki, Mahkemenin bu nitelendirme ve kabulü dosya içeriği ve toplanan kanıtlarla uyumlu değildir.
Şöyle ki;
Davalı Fikriye, 933 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan 640/11668 payı 26.8.1975, 3880/11688 payı ise 15.10.1975 tarihlerinde kayden edinmiş, bu payları 24.1.1977 günü 4520/11688 pay olarak birleştirilmiş ve hükmen taksim (ifraz) yoluyla çekişmeli taşınmaz 933 ada 12 parsel sayısı ve bahçeli ev niteliği ile 3.9.1985 tarihinde bağımsız olarak adına tapuya tescil edilmiştir. Bundan sonra 23.7.1986 günü 933 ada 12 parsel davalı tarafından 5.300.000lira bedelle davacıya satış suretiyle temlik edilmiştir.
Davalı Fikriye, düzenleme tarihinden yoksun temlikten bir yıl sonraki 23.7.1987 vade tarihini taşıyan 50 milyon liralık senede dayanarak 10.9.1987 günü davacı hakkında ihtiyati haciz kararı istemiş aynı gün karar verilmiş, aynı tarihte icra takibi başlatılmış ve aynı gün dava konusu taşınmaz tapu kaydı üzerine haciz şerhi konulmuştur.
Davacının ihtiyati hacze ve icra takibine karşı itirazda bulunması üzerine 19.10.1987 günü davacı hakkında ihtiyati haciz kararı istemiş, aynı gün karar verilmiş, aynı tarihte icra takibi başlatılmış ve aynı gün dava konusu taşınmaz tapu kaydı üzerine haciz şerhi konulmuştur.
Davacının ihtiyati hacze ve icra takibine karşı itirazda bulunması üzerine 19.10.1987 tarihinde takip durdurulmuş ve bu davada davalı vekili davacının yetki itirazını 9.2.1988 günlü oturumda kabul etmiştir.
Bu arada davacı temliki gerçekleştiren vekilini noterlik aracılığı ile 2.11.1987 günü azletmiş, asla ilişkin belge vekilin adresindeki posta idaresine 4.11.1987 tarihinde ulaşmış ve gösterilen adreste vekilin bulunmadığından bahisle azil belgesi tebliğ edilmeden, 19.11.19877 günü geri çevrilmiştir. Davalı da icra takibinin durdurulması üzerine davacıya 23.7.1986 günü yapılan temlikin çekişmeli taşınmazdaki kiracının çıkartılmasını sağlamak amacıyla danışıklı olarak yapıldığını ileri sürerek davacı hakkında 4.11.1987 günü tapu iptal ve tescil davası açmıştır.
Yanlar arasındaki uyuşmazlık bu boyuta ulaşmış iken, davalı vekili 17.11.1987 tarihinde tapu iptal ve tescil davasından vazgeçerek aynı gün dava ve takip sebebiyle kayıt üzerine konan ihtiyati tedbir ve haciz şerhlerini kaldırtmıştır. Bu kez davacının azledilen vekili dava konusu taşınmazı 5.500.000 lira bedelle aynı gün 17.11.1987 tarihinde satış suretiyle kayden davalıya devretmiştir. Gerçek değerin tapuda gösterilen satış bedelinin on katı olduğu davalı tarafın da kabulündedir.
Davalı taraf, danışık hukuksal nedeniyle illetli olduğundan bahisle açtığı tapu iptal ve tecil davasından temlikten önce vazgeçmiş bulunmasına göre, davalının bundan sonra davacıya 23.7.1986 tarihinde yapılan temlikin danışıklı olduğunu ileri sürmesine, bu hususta yanlar arasında oluşan kesin hüküm engeldir. Davalı yan yemin kanıtına dayanmaktan vezgeçtiğini de açıkça ve yazılı olarak bildirmiştir.
Öte yandan bilindiği ve Borçlar Yasasının temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerinde açıkça vurgulandığı üzere vekaletnameye dayalı temsil yetikisinin kural olarak vekalet verenin yararına kullanılması asıldır. Eğer vekil temsil yetkisini kasden vekalet verenin zararına, kendisinin ya da iş ve düşünce birliği yaptığı başka birinin yararına kullandığı takdirde yapılan işlem temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa bile bu işlemin vekalet vereni bağlayıcı olduğundan söz edilemez.
Hal böyle olunca saptanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kanıtların değerlendirilmesinde ve uyuşmazlığın nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde tapu iptal ve tescil isteğinin reddedilmesi isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA 18.4.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.