 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1988/12521
K: 1989/464
T: 26.01.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece verilen kabul kararı süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davaya konu taşınmazın miras yoluyla intikal görmesi üzerine, taşınmazda davalı (S.K.)'nı "yarı intifa hakkı" sahibi durumuna geldiği, buna rağmen, ortaklığın giderilmesine ilişkin dava sonucu verilip kesinleşen karara dayanılarak yapılan ilk satışta anılan yönün gözetilmediği; ancak, açılan davada ilk satışın iptaline karar verilerek, "intifa hakkı" ile yükümlü (takyitli) olarak ikinci kez satış işleminin gerçekleştirildiği ve çekişmeli taşınmazın satış memurlarının ihalesinden davalı (S.K.)'ın kayınbiraderi olan (Y.K.) tarafından 1.620.000. liraya satın alındığı, daha sonra ise üçüncü kişi durumundaki (D.Ö.)'e "intifa hakkı" şerhini taşımıyan tapu kaydına göre satılıp, temlik edildiği anlaşılmaktadır. Esasen, değinilen yönler, yanlar arasında da tartışmasızdır. Öte yandan, satış memurluğunca İcra İflas Yasasının 135/2 nci maddesi gereğidir, denerek davalıya yapılan tebligat üzerine, davalının satış memurunun huzurunda davacının satıcısı (bayii) (Y.K.)'a tahliye taahhüdünde bulunduğu da sabittir.
Hemen belirtmek gerekir ki, 29.9.1987 tarihli tutanağa geçen tahliye taahhüdü beyanı, ihtifa hakkından vazgeçme sonucunu doğuramaz. Bunun yanısıra, anılan beyan, sonradan kayda göre, iktisapta bulunan davacı yararına da hukuksal bir sonuç yaratamaz. Kaldı ki, davalı hakkında İcra İflas Yasasının 135/2 nci maddesi uyarınca işlem yapılıp yapılamayacağı da tartışılabilir diğer bir yönü oluşturmaktadır. (12.H.D. 9.10.1979 tarih, 6885/7739 sayılı kararında, intifa hakkı ile yükümlü olarak satılan taşınmazlar için, İcra İflas Yasasının 135/2 nci maddesi gereğince işlem yapılamayacağı öngörülmüştür.)
O halde, somut olayda uyuşmazlığın özü, çekişmeli taşınmazdaki intifa hakkının satış ve eldeğiştirmelerden ötürü sona erip ermediği noktasında toplanmaktadır. Nitekim davacı, taşınmazı bu haktan haberi olmadan kayda dayanarak iyiniyetle edindiğini ileri sürmekte; davalı ise, intifa hakkının varlığını koruduğunu, davacının da bu durumu bildiğini savunmaktadır.
Bilindiği gibi, intifa hakkının ne surette sona ereceği M.K.'nun 720 ve 721 inci maddelerinde sınırla (tadadi) olarak gösterilmiş ve 272 nci maddede de hangi hallerde bedele dönüşeceği belirtilmiştir. İntifa hakkına konu olan şeyin büsbütün yok olması (Ziyan), intifa hakkı sahibinin vazgeçmesi ve müddetli ise müddetin sona ermesi ve intifa hakkı sahibinin ölümü ile bu hakkın son bulacağı belirtilmiş ise de; ortaklığın giderilmesi davası, son bulma sebepleri içerisinde gösterilmemiştir. Yani ortaklığın giderilmesi davası açılıp, sonuçlansa dahi, intifa hakkı, yasal son bulma sebepleri gerçekleşmedikçe devam edecektir.
Ayrıca, intifa hakkı ile yüklü olan taşınmaz malda, ortaklığın giderilmesi suretiyle mülkiyet durumun değiştirilmesi, intifa hakkının bedele dönüşmesi sonucunu doğurmamalıdır. Aksi hal, intifa hakkı sihibini yasanın kendisine tanıdığı olanaktan mahrum bırakmak olur ki, bunu da yasa elbette himaye edemez. Açıklanan hususlar, 14.3.1960 tarih 1/3 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında ayrıntılı biçimde ifade edilmişlerdir.
Somut olayda, davacı, çekişmeli taşınmazın bayii (Y.K.)'a izale-i şuyu satışı sonucu ve "intifa hakkı" ile yükümlü olarak geçtiğini bilen ya da bilmesi gereken kişi durumundadır. Nizalı taşınmazı, 1.620.000 lira bedel üzerinden ve ihaleden on gün sonra satın alması da, satışın ihale şartları ile yapıldığını doğrular niteliktedir. Bu itibarla, onun (davacının) Medeni Kanunun 931 inci maddesinin koruyuculuğu altında bulunduğunu kabul etmeye, olayın oluşma biçimine ve hayatın olağan akışına göre olanak yoktur.
Satış Memurluğunun, Tapu Sicil Müdürlüğüne yazdığı yazının (tezkerenin) noksan içerik taşıması dolayısı ile intifa hakkının sicile işlenmemesi ve bu durumu davalının Mercie başvurarak düzelttirmemiş olması, M.K.'nun 719/1 inci maddesi hükmü uyarınca sonuca etkili değildir. Zira davalı, yasadan doğan ve kesinleşen mahkeme ilamına yansıyan hakkını, her zaman idari şikayet ve gerektiğinde dava açarak tapuya tescil ettirebilme imkanına sahiptir. Bu yönlerin dikkate alınmaması, şekle sıkı sıkıya bağla kalınmasına ve hakkın esasının kaybolmasına yol açabilir. Tüm belirtilen olgular ve ilkeler karşısında davalının intifa hakkına sahip olduğu ve bu hakkın hukuksal varlığını sürdürdüğü gözetilerek, sonucu çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde taşınmazdan tamamen menedilmesi isebetsizdir.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA 26.1.1989 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, tapu kaydına dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Davacı, Aşkale Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen ortaklığın giderilmesine ilişkin kararla satış memurluğunca yapılan ihale sonucuc dava dışı bayii (Y.K.) adına tapu kaydı tesis edildikten sonra adı geçen tarafondan kendisine satış yolu ile tapuda temlik edildiğini, buna karşın intifa hakkı sahibi olduğunu ileri süren davalının taşınmazdan çıkmadığını, tapu sicilindeki kayda dayanarak iyiniyetle iktisapta bulunduğunu, davalının intifa hakkı sahibi olmasının kendisi yönünden bağlayıcı olmadığını bildirerek elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının iyiniyetle kayda dayanarak inkisapta bulunduğu gerekçesiyle elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Aşkale ilçesi Merkez Paşa yolu mevkiinde bulunan tapulu taşınmaz ortaklığın giderilmesine ilişkin karar uyarınca icra satış memurluğunca ihale edilmiş ise de, taşınmaz üzerindeki evde oturan ve intifa hakkı sahibi olduğunu ileri sürerek itiraz eden davalının itirazı üzerine icra ihalesi feshedilerek taşınmazın, yeniden ihaleye çıkartılmasına karar verilmiştir. ikinci kez yapılan icra ihalesinde dava konusu taşınmazla birlikte diğer bir taşınmaz davalının akrabası olan davacının bayii (Y.K.)' ya ihale edilmiştir. İntifa hakkı sahibi olduğunu ileri süren ve tüm işlemlerde taraf durumunda bulunan davalının itiraz yılu ile ihalenin feshini istediği ve bu isteğin reddedilerek Yargıtay incelemesinden geçerek kararın kesinleştiği ve kendisine ihale yapılan (Y.K.) adına tapuda kayıt oluştuğu anlaşılmaktadır. Medeni Kanunun 633 üncü maddesine göre icra ihalesi sonucu aynı hak (mülkiyet) alıcıya geçmiştir. Kaldı ki, olayımızda icra ihalesi sonucu tapuda kayıt da oluşmuştur. Bu aşamada taşınmazın boşaltılarak teslimi için yapılan icra takibi sırasında taşınmazı boşaltarak teslim edeceği tutanağa geçen davalının beyanı ile de kabul edilmiştir. Bir süre sonra icra ihalesine iştirak edip adına tapuda kayıt oluşturlan (Y.K.) icra ihalesine konu olan çekişmeli taşınmazı tapuda satış göstermek suretiyle Aşkale ilçesinin Saptıran köyünde oturan davacı (D.Ö.)'e temlik etmiştir. Davacıya yapılan satışta taşınmazın kaydında davalının intifa hakkı sahibi olduğu yazılı değlidir. Yani davacı taşınmazı intifa hakkı ile yükümlü olarak satın almış değildir. Davacı kayda dayanarak intifa hakkı ile yükümlü bulunmayan taşınmazı iyiniyetle iktisap ettiğini bildirmiştir. Davalı ise, davacının kötüniyetli olduğunu ileri sürmemiş ve davacının kötüniyetini kanıtlamak için bir çaba içerisine girmemiş ve bu konuda delilleri bulunduğunu da söylemiş değildir. Taşınmaz Aşkale ilçei Merkez paşa yolu mevkiinde bulunmaktadır. Davalı, ilçe merkezin de davacı ise, ilçenin Saptıran köyünde oturmaktadır. Davacının gerek davalı ile ve gerekse bayii (Y.)'la akrabalığı veya bir iş ilişkisi içerisinde olduğu ileri dahi sürülmemiştir. Bu açıklama ile davacının Tapu Sicilinin aleniyet ve güven ilkesine dayanarak iyiniyetle taşınmazı satın aldığı, davalının intifa hakkı sahibi olduğunu bilmediği gibi bilmesine de imkan bulunmadığı, böylece iyiniyetli olan davacının Medeni Kanunun 931 inci maddesinin koruyuculuğundan yarralanması gereken kişi durumunda bulunduğu tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Ancak, davalı koşulları oluştuğu takdirde kötüniyetli olan davacının bayii (Y.)'den intifa hakkı bedelinin tahsilini dava edebilir. Hal böyle olunca, Yerel mahkeme kararının onanması gerektiği oyunda olduğum için çoğunluğun bozmaya ilişkin kararına katılamıyorum.
Buna karşın kötüniyet iddiası def'i değil, itirazdır. Mahkemece re'sen nazara alınması gerekir. En azından başka köyde oturan davacının iyiniyetle iktisapta bulunup bulunmadığının kanıtlanması gerekir. Bu konuda taraf delilleri toplanmadan sadece varsayımlara dayanılan davacının kötüniyetli olduğu kabul edilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşü dosya içeriğine ve yargısal uygulamalara ters düşmektedir. Bu bakımdan da çoğunluk görüşüne karşıyım. En azından bu gerekçe ile bozma gerekirdi. Açıklanan gerekçelerle çoğunluk görüşüne karşıyım. 26.1.1986
Üye
(F.K.)