 |
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/4815
Karar No : 1997/7979
Tarih : 2.10.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İFLAS DAVASI
FAİZİ AŞAN ZARAR (MUNZAM ZARAR)
KUR FARKI
KANIT YÜKÜ
KARAR ÖZETİ: : Alacaklının zararının geçmiş günler faizinden fazla olması halinde borçlu, kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazminle yükümlüdür.
Munzam zarar talep eden alacaklı, temerrüde uğrayan alacağının varlığını, bu alacağın ödenmemesinden dolayı temerrüt faizini aşan zararı bulunduğunu usulen kanıtlamalıdır. Alacağını, iştigal konusu ticarette kullanılmasının tabii olduğu varsayımı yeterli kabul edilip hüküm kurulamaz.
(818s. BK. m. 105)
Taraflar arasındaki itirazın iptali - iflas davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davalı vekilince her ne kadar duruşmalı olarak temyiz edilmişse de, HUMK.nun 438. maddesi gereğince davanın niteliği itibariyle duruşma isteğinin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka aracılığı ile Hollanda'ya 67.616 Hollanda Florini bedelli vesaik mukabili ihracat yaptığını, davalı bankanın ödeme garantisini havi vesaik bedellerinden 52.616 - Hollanda Florini'ni alıcıdan tahsil etmediğini ve müvekkiline ödemediğini, iflas yoluyla yapılan takibe itiraz üzerine açılan davada 58.405.192.TL. depo edilerek iflas davasının sonuçsuz kaldığını, davalının 52.616 - Hollanda Florini'nin temerrüt tarihindeki (6.3.1985) kurdan Türk Lirası karşılığı olan 2t.465.749.-TL.'yi faiziyle birlikte 5.2.1990 tarihinde depo etmişse de, müvekkilinin kur farkı ndan dolayı faizi aşan bir zarara uğradığını, bu zararın tahsili amacıyla iflas yoluyla yapılan takibe itiraz edildiğini, faize ve. zamanaşımına yönelik itirazlarının haksız olduğunu ileri sürerek davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında davacı şirketin Hollanda'ya yaptığı ihracat nedeniyle tahsil edemediği bedelden bankayı sorumlu tutarak 1983 yılında BK.nun 105. maddesi uyarınca munzam zararının tazminini istediğini, zarar ispat edilmediğinden müvekkili bankanın bu talebi kabul etmediğini, bunun üzerine açılan iflas davasının, depo emri yerine getirildiğinden konusuz kaldığını, ihracat muameleleri 31.10.1983 tarihini taşıdığından ve ilk davada fazlaya ilişkin hak saklı tutulmadığından talebin zamanaşımına uğradığını, alacak ilk davada karara bağlandığından aynı konuda tekrar dava açılamayacağını ve müvekkilinin kusuru bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre davacının munzam zarardan doğan alacağının davalı tarafça ödendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının borcunu süresinde ödememesi nedeniyle faizi aşan bir zarara uğradığını ileri sürerek iflas yoluyla takip yapmış, itiraz üzerine işbu itirazın kaldırılması ve iflas davasını açmıştır.
Temerrüde düşen borçlunun para borcunu vadesinde ödememesi halinde alacaklının uğradığı kabul edilen ve kanıtlanması gerekmeyen zararının, temerrüt faizi ile karşılanması öngörülmüştür. Ancak bazı durumlarda alacaklının uğradığı zararın, temerrüt faizi ile karşılanması mümkün olmayabilir. Bu nedenle Kanun Koyucu BK.nun 105. maddesinin birinci fıkrasında "Alacaklının düçar olduğu zararın geçmiş günler faizinden fazla olması halinde borçlunun kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile yükümlü olduğunu" hükme bağlamıştır.
Hükümde zararın türü, niteliği ve özellikleri konusunda bir açıklık yoksa da, bu zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktan, temerrüt faizi ile karşılanmayan ve onu aşan bölüme tekabül eden zarar olarak tanımlanabilir. Munzam zarar talep eden alacaklının, temerrüde uğrayan alacağının varlığını, bu alacağın ödenmemesinden dolayı temerrüt faizini aşan zararı bulunduğunu usulen kanıtlamalıdır. Somut olayda davacının alacağın geç ödenmesi nedeniyle bu parayı ihracatta kullanacağını, kullanamadığı için zarara uğradığını iddia ettiğine göre öncelikle geç tahsil ettiği parayı ihracatta kullanacağını kanıtlaması gerekir. Bu nedenle zamanında tahsil edilemeyen alacağın iştigal konusu ticarette kullanılmasının tabii olduğu varsayımı yeterli kabul edilip hüküm kurulamaz. Bununla beraber, kanıt yükümlülüğünü çok sıkı kurallara bağlamadan, her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabii tutularak bir sonuca varılmalıdır.
Bu yönler gözetilerek davacıdan zamanında tahsil edemediği parayı ihracat işinde kullanacağına yönelik iddiası ile ilgili delilleri toplanıp değerlendirilmeli ve şayet munzam zarar talep etmek de haklı olduğu sonucuna varılır ise zararın miktarı saptanarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde, hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 2.10.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.