 |
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E. 1996/2687
K. 1996/9344
T. 22.10.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İTİRAZIN İPTALİ
VADE FARKI ALACAĞI
KARAR ÖZETİ : Satılan malların bedelinin süresinde ödenmemesi halinde, vade farkı uygulanacağına ilişkin taraflar arasında bir sözleşme bulunmamakla beraber, davalı yana ulaşan faturada yer alan ve fatura içeriğinden sayılan vade farkı istemi ile ilgili kayda davalının itiraz etmemiş olması, davacıyı vade farkı istemekte haklı kılar. Bu nedenle, davacının isteği de dikkate alınıp, mevcut ilişki sebebiyle düzenlenen ve vade farkı istemini içeren faturalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ödeme tarihlerine göre, davacının istekle haklı olduğu vade farkı alacağının tutarının saptanması ve uygun sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekir.
(818 s. BK. m. 113/2)
(2004 s. İİK. .m. 67)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 14.12.1993 tarihli faturaya dayalı alacağının tahsili amacıyla yapılan takibe davalının itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davacının itirazının iptaline, takibin devamına, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacıya borç aslının ödendiğini, ihtirazi kayıt ileri sürülmeden kabul edilen ödemeden sonra faiz veya vade farkı talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddine, % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, davalı tarafından asıl borç ödendiğinde davacının vade farkı talep hakkını mahfuz tutmadığından ve bu hususta ihtirazi kayıt dermeyan etmediğinden, Bk.nun 113/2. maddesi uyarınca vade farkı talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Vade farkı, taraflar arasında yapılan bir sözleşme veya bu yönde benimsenen bir uygulama nedeniyle ya da faturalarda yer alan bu yoldaki isteme borçlunun karşı çıkmaması sebebiyle fiili ödeme tarihinde, mal veya hizmet bedeline öngörülen oranda ekleme yapılmak suretiyle alacağın ulaştığı miktarı belirleyen bir unsur olup, bu niteliği itibariyle vade farkının faiz olarak kabulü mümkün bulunmadığından, bu yöndeki talepler hakkında BK.nun 113/2. maddesinin uygulama olanağı da bulunmamaktadır.
Somut olayda, satılan malların bedelinin süresinde ödenmemesi halinde, vade farkı uygulanacağına ilişkin taraflar arasında bir sözleşme bulunmamakla beraber, davalı yana ulaşan faturada yer alan ve fatura içeriğinden sayılan vade farkı istemi ile ilgili kayda davalının itiraz etmemiş olması, davacıyı vade farkı talebetmekte haklı kılar. Bu nedenle, davacının talebi de dikkate alınıp mevcut ilişki sebebiyle düzenlenen ve vade farkı istemini içeren faturalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ödeme tarihlerine göre, davacının talepte haklı olduğu vade farkı alacağının tutarının saptanması ve uygun sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 22.10.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.