 |
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E. 1994/6472
K. 1994/11467
T. 25.11.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KREDİ CARİ HESAP SÖZLEŞMESİ
VADESİZ KREDİLERİN FAİZ
ORANLARININ TESBİT VE UYGULANMASI
KREDİ CARİ HESABININ KATEDİLMESİ
BORCUN İADESİ
DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK DUYULAN GÜVEN İLKESİNE UYMA
KARAR ÖZETİ: Kredi sözleşmelerinde; vadesiz kredilerin faiz oranlarının banka tarafından tek taraflı olarak yeniden tesbit ve uygulamaya ve kredi hesabını katedip, kredi borcunun iadesini talebe yetki tanıyan hükümleri, ekonomik faaliyetleri kısıtlayıcı ve ahlaka aykırı nitelikte, batıl sayılamaz. Ancak, MK.nun 2 ve 3. madde hükümlerini doğrudan gözetmekle yükümlü mahkemenin, vadesiz kredinin kullanıldığı süreci gözeterek,bu süreçte/d yükselen faiz oranlarının bu tarihten sonraki kullanım sürecine uygulanmasında ve kredi cari hesabının katedilmesinde, bankanın doğruluk ve dürüstlük kuralına ve kendisine karşı duyulan güven ilkesine aykırı davranmış olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(818 s.BK.m.19,20)
(743 s.MK.m.2,3,23/2)
Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı Banka vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında yapılan Genel Kredi Sözleşmesine dayanılarak, müvekkilinin davalı bankadan aldığı vadesiz krediye, sözleşmedeki yetkiye dayanılarak, geçmişe dönük uygulanan yüksek ve yeni faiz oranlarıyla borcun artırıldığını, oysa akdedilen sözleşmenin üçüncü maddesindeki, "tek yanlı ve geçmişte kullandırılmış krediye artırılan faiz oranlarının uygulanmasına yetki veren" ve aynı sözleşmenin ikinci maddesinde, "Bankanın kullandırılan krediyi dilediği zamanda tek taraflı olarak kesmeye ve cari hesabı katedip, kredi borcunun iadesini talep etmeye yetki tanıyan" hükümlerinin, kişilik haklarından olan ekonomik faaliyet hürriyetini kısıtlayıcı bulunması nedeniyle, ahlaka aykırı bulunduğundan, BK.nun 19 ve 20. maddelerine göre, batıl sayılması gerektiğini, ayrıca akit sırasında faiz oranı yazılmayarak boş bırakılmış sözleşme hükmünün geçersizliğini iddia ederek, sonradan arttırılan faiz oranının uygulanması ile gerçekleştirilen kredi borcu bulunmadığının saptanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı Banka vekili savunmasında, davacının muhtelif tarihli kredi sözleşmelerine dayanarak kredi kullandığını, vadesiz kredinin cari hesap şeklinde işletildiğini, Bankalar Kanununa göre kurulan bankaların kamu hizmeti gören kuruluşlar olduğunu, kullandırılan kredi türlerine göre saptanan faiz 'oranlarının Merkez Bankası'na bildirildiğini, ekonomik koşulların gereği olarak, faiz oranlarının arttırıldığını ve kredi müşterilerine bildirildiğini, saptanan faiz oranını kabul etmeyen müşterinin, borcunu ödeyip,- artan faizin kendisine uygulanmasını önleyebileceğini, dava konusu olayda, 1987 yılından itibaren kullanıla gelen vadesiz krediye, faiz oranı ile ilgili değişen koşulların, değişim tarihinden itibaren uygulanmasının hukuka ve yasalara aykırılık oluşturmayacağını, artan faizin geçmişe yönelik uygulanmasının sözkonusu olmadığını, davacının tacir olup, kullandığı kredi yönünden müdebbir bir tacir gibi davranması gerektiğini, sözleşmedeki anılan iki maddenin batıl sayılmasını gerektirir yasal koşullar bulunmadığından, haksız açılan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, genel kredi sözleşmesindeki anılan iki maddenin, modem hukukta, ahlaka aykırı sözleşmeler grubundan olduğu, bankanın açılmış kredi faiz oranını geçmişe dönük tek yanlı olarak artırma yetkisinin bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanacağı açık olmakla, Medeni Kanunun 23/2. ve BK.nun 19/2 ve 20. maddeleri uyarınca batıl sayılmaları gerektiğinden; sözleşmedeki iki ve üçüncü maddelerin ahlaka aykırı bulunduklarının ve batı olduklarının saptanmasına karar verilmiş ve bu karar davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 2.9.1987 tarihli, 5.000.000-TL. limitli, 6.4.1989 tarihli 5.000.000-TL. limitli, 26.12.1989. tarihli 15.000.000-TL. limitli, 24.1.1992 tarihli 10.000.000-TL limitli ve 11.2.1992 tarihli 40.000.000-TL. limitli olmak üzere, 5 kıt'a aynı koşulları içeren tip vadesiz sözleşmesi aktedilmiş olup, bu sözleşmelerin "faiz" başlığı altındaki üçüncü maddesinde krediye uygulanacak faiz oranı hanesi yazılmayarak boş bırakılmıştır.
Davacıya yukarıda belirtilen kredi sözleşmelerine dayanılarak açılan ve kullandırılan vadesiz krediler yine aynı sözleşmenin birinci maddesi hükmü doğrultusunda vadesiz can hesap şeklinde işletilmiştir.
1- Yapılan kredi sözleşmesinde kredi faiz oranının gösterilmemiş olduğu hallerde, kredinin kullanıldığı tarihteki bankanın aynı nitelikteki kredilere uyguladığı can faiz oranının bu kredi içinde kullanıldığı tarih itibariyle geçerli bulunacağının kabulü Dairemizin yerleşik görüş ve içtihadıdır. Bu yönden sözleşmenin sakatlığından sözedilemez.
2- Davada uyuşmazlık konusu edilen, vadesiz kredi Sözleşmelerinin 2. maddesindeki, 'bankanın dilediği zamanda açılan kredileri azaltmak, kullanımını durdurmak veya kesmek yahut kullandırılan kredinin cari hesabını katetmek, cari hesap bakiyesinin iadesini talep etmek" yetkisinin bankaya tanınması, hükmü ekonomik faaliyet hürriyetini kısıtlayıcı nitelikte kabulü olanaksızdır. Nitekim, vadesiz kredi sözleşmelerine dayanılarak açılan ve cari hesap şeklinde işletilen vadesiz krediyi kullanan kredi müşterisinin kullandığı kredinin bir kısmını veya tamamını dilediği zamanda bankaya iade edip tekrar kredi limiti içinde kullanması veya cari hesabını sıfırlaması yahut kapatması hakkına sahip olması karşısında, kredi kullandıran bankanın da aynı hakları sözleşme ile sağlamasında yararlar dengesi yönünden bir sakınca görülemez. Meğer ki, banka tarafından bu hakkın kullanılmasında MK.nun 2. maddesindeki "objektif iyiniyet" ve 3. maddesindeki "hakkın kullanılmasının suistimal edilmemesi" kurallarına aykırı davranılmamış olsun.
3- Uyuşmazlık konusu edilen sözleşmenin faiz başlığı altındaki 3. maddesi hükmüne gelince, bu madde aynen; "açılacak bilumum kredilerden dolayı, hesapların açılmasından tamamen eda ve tasfiyelerine kadar devam etmek ve altıncı madde hükmüne göre hesap ve kapitalize edilmek üzere adat üzerinden açık kredilerde senelik (...) faiz işleyecektir" hükmünü takiben maddenin 2. fıkrasında, "yukarıda ikinci madde uyarınca, ihbar halinde borcunuz ihbar müddeti hitamında muacceliyet kesbedeceğinden bankanın mezkür tarihten itibaren (...) oranında temerrüd faizi yürütmeye... kanun imkanları dahilinde icabında yazı ile bizi haberdar etmek şartıyla faiz nisbetlerini çoğaltmak hakkına sahip bulunduğuna" ilişkindir.
Kredi sözleşmesinin vadesiz süreci içinde, artan kredi faizlerinin, kredi müşterisi nezdindeki kredi borcuna, ihbar koşulu ile bankaya uygulama yetkisi tanıyan bu hükmün de kredi müşterisinin ekonomik özgürlüğünü kısıtlayıcı, ahlaka aykırı ve kelepçeleyici bir niteliği bulunduğunun kabulü olanaksızdır.
Kredi faizinin süreç içinde ekonomik koşullara göre artmasının tabii bulunduğunu müdebbir bir tacir gibi düşünmesi gereken müşteriye, bankanın yapacağı ihbar tarihinden itibaren yükselen faiz oranlarını uygulaması ekonomik özgürlüğünün kısıtlanması olarak kabul edilemez; aksi halde, vadesiz kredilerin uzun yıllar içinde düşük faizle kullanılmasına ve bankaların acze düşmesine ve buna bağlı mevduat sahiplerinin mağduriyetine yol açılmış olur ki, bu da haklı görülemez. Para ticareti yapa bankaların kredi işlemlerinde satıcı durumunda olup, saflığı paranın banka ya zararsız olarak dönmesini sağlamak amacı ile sözleşmeye konulan ve satın alarak müşterinin de kabulündeki bu koşulların kelepçeleyici hükümler olarak nitelenmesi olanaksızdır.
Taraflar, serbest iradeleri ile oluşturulan, kendilerine yüklenen hak ve borçların duraksamaya yer vermeyecek biçimde sözleşmede saptanan koşulların uygulanmasında olduğu gibi; sona erdirilmesinde de, kural olarak aynı hak ve irade serbestisine sahiptirler. Tacirler arasında sözleşme faiziyle temürrüt faizinin sözleşme serbestisi içinde belirlenmesi yöntemine ilişkin hükmün BK.nun 19/1. maddesine uygun olup, kamu düzenine yahut ahlaka aykırı, batıl bir hüküm niteliği taşımadığı tabiidir. Ancak, bir tarafın iradesine bırakılan yetkinin kullanılmasında doğruluk ve dürüstlük kuralları içinde davranılması da uyulması gereken yasanın emredici bir hükmüdür (Mk.m.2). Bu kuralın sonucu olarak Bankanın fahiş bir kazanç amacı ile faiz oranını tek taraflı artırma yetkisine dayanarak haklı görülemeyecek bir orana yükseltmesi, hakkın suistimalini oluşturacağından, sözleşmedeki anılan bu hükmün uygulanmasında, kredi müşterisinin MK.nun 2. ve 3. maddelerinin korunmasında bulunduğunun kabulü gerekir.
Başlangıçtan beri yapılan bu açıklamaların ışığı altında, uyuşmazlığa konu olan, davalı bankanın vadesiz kredilerin faiz oranlarını yeniden tesbit ve uygulamaya yetki tanıyan sözleşmenin 3. maddesi ile kredi hesabını dilediği zamanda kesmeye ve borcu muaccel kılıp iadesini talebe yetki tanıyan 2. maddesi bu koşulları yönünden ahlaka aykırı nitelikte ve batıl sayılamaz. Ancak, davacı sözleşmedeki bu maddelerin uygulanması ile bankanın haksız davrandığını ileri sürerek arttırılan faiz yönünden borçlu olmadığı savında bulunduğundan bu sayı yönünden, bankanın anılan maddelerin uygulanması nda somut olaya özgü hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ve MK.nun 2. maddesindeki "dürüstlük ve doğruluk" kuralına, bir başka deyişle kendisine karşı duyulan güven ilkesine aykırı bir davranışı, bulunup bulunmadığı saptanmalıdır
Bu durumda, MK.nun 2. ve 3. madde hükümlerini doğrudan gözetmekle yükümlü mahkemece, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yapılarak, vadesiz kredinin kullanıldığı süreci gözeterek, bu süreçteki yükselen faiz oranlarının bu tarihten sonraki kullanım süresine uygulamasında ve kredi cari hesabı kat'edilmiş ise bu eyleminde haksız bir davranışta bulunmuş olup olmadığının saptanması, gerektiğinde banka defter ve kayıtlarının da uzman bilirkişilere inceletilip, hasıl olacak uygun sonuç dairesinde bir karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulü yanlıştır.
Sonuç : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), vekilleri duruşmaya gelen davalı Banka yararına takdir edilen 750.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.11.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.