 |
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E. 1993/6852
K. 1993/7600
T. 12.11.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ASIL ALACAK
FAİZ
İDDİANIN GENİŞLETİLEMEMESİ
KARAR ÖZETİ Dava açılırken faiz talep edilmemiş olsa bile ayrı dava içersinde sonradan istenmesi mümkündür. Meğer ki davalı iddianın tevsi edildiği itirazında bulunmamış olsun.
(1086 s. HUMK. m. 87/son, 185/1.2)
Davacı DM0. Genel Müd. vekili Avukat Mensube ile davalı Fethi vekili Avukat Nilgün arasında görülen dava hakkında (Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi)nden verilen 7.4.1992 gün ve 236-199 sayılı hükmün onanmasına ilişkin Dairemizin 14.5.1993 gün ve 8576-3765 sayılı ilamına karşı taraf vekillerince süresi içinde karar düzeltme yoluna başvurulmuş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan ve özellikle davalının bu davada tahsiline karar verilen borcunun konkordato şartlarına göre tahsil edilecek ve bu hususun kararın infazı sırasında dikkate alınacak olmasının tabii bulunmasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir.
2- Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, onun fer'i nitelikte ve fakat ayrı bir alacaktır. Davalı iddianın genişletilmesine muvafakat etmezse (itiraz ederse) davacının asıl alacak davasında ıslah yolu ile bile faiz istemesine imkan yoktur. Çünkü ıslah yolu ile müddeabih artırılamaz (HUMK. 87/son). Bu halde ancak faiz için ayrı bir dava açılabilir. Bu saptamadan sonra somut olaya dönüldüğünde davacının her ne kadar dava dilekçesinde faiz talebi mevcut değil ise de bilahare vermiş olduğu 17.3.1992 tarihli tavzih dilekçesinde dava tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuş, bu dilekçe 17.3.1992 tarihli oturumda dosya arasına konulmuş, anılan dilekçede davacının bilirkişi raporuna yönelik açıklamaları da yer almış, davalı vekili bu açıklamaları kabul etmediğini bildirdiği ~ve böylece dilekçe içeriğine muttali olduğu halde davacının sonradan faiz istemesine iddianın tevsi edildiği yolunda karşı çıkmamış ve böylece tevsie zımnen muvafakat etmiş bulunmaktadır. Kaldı ki, aynı oturum ara kararı ile davalı vekiline esas hakkındaki savunmalarını yazılı olarak 10 gün içinde bildirmesi hususunda kesin mehil verildiği halde bu süreyi geçirerek verdiği 7.4.1992 tarihli dilekçesinde yine tevsi itirazında bulunmamış ancak, aynı günlü oturumda ilk kez sözlü olarak tevsi itirazını öne sürmüştür. Yukarda açıklandığı üzere davalı tarafın iddianın genişletilmesine muttali olduğu halde zamanında bir itirazda bulunmaması nedeniyle ve HUMK.nun 185/f.2. maddesi hükmüne göre mahkemece davacının bu davasında talep ettiği faiz istemi hakkında da bir karar verilmesi gerekirken, iddianın genişletilmesine karşı çıkıldığından bahisle reddine karar verilmiş olması doğru olmayıp bozmayı gerektirmekte iken, Dairece her nasılsa gözden kaçırılarak kararın onandığı anlaşılmakla, davacı vekilinin HUMK.nun 440 ve izleyen maddelerine uygun bulunan karar düzeltme isteminin kabulüyle, onama kararının kaldırılarak kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ :Yukarda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm karar düzeltme istemlerinin reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle Dairemizin 14.5.1993 gün, 1992/8576 esas, 1993/3765 karar sayılı onama kararının kaldırılarak hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), önceki onama kararında davacı aleyhine hükmedilen 250.000 TL. vekalet ücretinin kaldırılmasına, davacının önce alınan onama harcı ile peşin alınan red karar harcının istek halinde iadesine, 38.400 TL. red karar harcı ile 100.000 TL. para cesasının davalıdan tahsiline, 12.11.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.