Hukuki.NET

T.C.YARGITAY19. Hukuk DairesiE. 1992/1209K. 1992/1821T. 14.4.1992
Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
REPO  VEDİA AKTİ YAZILI KANIT BAŞLANGICI
 
ÖZET Hazinenin kısa vadeli iç borçlanma için çıkardığı faizli bonoları ihale sonucu satın alan bankaların müşterileri ile bu bonolar hakkında yaptıkları repo işleminde, genelde Hazine bonosu müşteriye teslim edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığına dair bir belge düzenlemekte ve bu belge vedia akdine konu malı temsil etmektedir. Repo işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından ödenmektedir. Yapılan bütün bu işlemler banka kayıtları dışında tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde olup kabul edilmez ise de vedia aktinin ispatı aracıdır.
 
Davaya, konu belge 'ise vade uzatım belgesi olup vedia akti gereğince Hazine bonolarının davacı tarafça satın alındığını gösteren yazılı bir delil başlangıcıdır. Diğer delillerle güçlendirilmesi gerekir. Tek başına delil niteliği yoktur.(743 s. MK. m. 463, 465, 467, 468, 472)
 
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı banka vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
 
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan yaptığı repo işlemi sonunda Hazine bonosu satın aldığını, bedelini ödediği bonoların bankanın muhafazasına bırakıldığını, daha sonra bono bedeli olarak iadesi gereken paranın yapılan noter ihtarına rağmen Ödenmemesi üzerine banka hakkında icra takibi yapıldığını, borçlu bankanın itirazı ile takibin durduğunu, itirazın kaldırılması için icra tetkik mercii nezdindeki başvurunun da, uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile reddedildiğinden, halen müvekkili elindeki repo belgesi ile davalı bankaya ödemiş oldukları sabit olan bono bedeli ve repo işlemi süresindeki faizinin tahsili için açılan dava ile birleştirilen, ek talebi içeren davada ise açılan asıl alacak davasının devamı süresince % 89 ıskonto faizinin de tahsili istenmiştir.
 
Davalı vekili verdiği cevap dilekçeleri ile savunmasında, davaya dayanak yapılan ve isimsiz düzenlenmiş belgenin repo işlem belgesi olmadığını ve bankanın borçlu olduğunu gösteren bir belge niteliğinde de bulunmadığını, davacının ortağı ve yöneticisi bulunduğu şirketlerin banka ile yoğun bir kredi ilişkisi içinde olup, bu şirketlerden biri ile yapılan repo işlemi sırasında verilen vade uzatmaya dair bu belgenin, saklanarak daha sonra davacı tarafından bu davaya konu edilmiş olduğunu, belgede konu olan repo işlemindeki paranın, bono saklama (repo) belgesinin iadesi karşılığında ödenmiş olacağını, geçen uzun süre içinde davacının banka nezdinde parasını terk etmiş olmasının kabul edilemeyeceğini beyanla davanın reddini istemiştir.
 
Yerel mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 28.12.1990 gün ve 1990/7982-8470 sayılı ilamında, "karara dayanak yapılan bilirkişi raporu kendi içinde çelişkileri olup, hüküm kurmaya yeterli olmadığından, yeniden seçilecek uzman bilirkişi kurulunca banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması" gerekçesi ile karar bozulmuş ve bozma ilamına uyularak yeniden oluşturulan bilirkişi kurulunca verilen rapor doğrultuşunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
 
Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda bilirkişiler "vade tarihi olan 23.9.1987 tarihinde ödenen 532.258.880 lira ile aynı tarihte alındığı belirtilen 414.758.800 lira ve 117.500.000 lira toplamı 532.258.800 liralık Hazine bonosu karşılığı olduğu damgası vurulmadan, alıcı ve satıcı kimlikleri belirlenmeden düzenlenmiş ve davaya dayanak yapılan belgenin kıymetli evrak olmadığı vurgulanarak, bu belgenin taraflar arasında kurulan vedia aktinin muhafaza makbuzu olduğu, vediayı kabul edenin malı (parayı) iade için makbuzun kendisine teslimini istemek zorunda bulunduğunu, saklama belgesini almadan malın iadesi gerektiği durumlarda ise malı iade suretiyle teslim alanın imzası ile düzenlenmiş bir iade belgesi alması gerektiğini, bu durumda bankanın belge içeriği parayı davacıya ödediğini kanıtlayamadığını, 20.4.1988 vade tarihli Hazine bonolarının vade tarihide 646.900.000 TL. nominal değere ulaşarak bu tarihten sonra faiz getirmesinin de söz konusu olamayacağını" belirtmişlerdir. Mahkemece bu görüş aynen benimsenmiştir. Oysa, mahkemece re'sen araştırma ilkesinin uygulanmadığı bir davada davacı, davasındaki hukuki olayların koşullarının ve unsurlarının gerçekleştiğini, ispat etmelidir. Somut olayda ispat yükümlülüğü davacıya düştüğünden, davacının iddiasına dayanak yaptığı hukuki işlemleri, daha açık bir ifade ile bankada kendisinin repo işlemi yaptığını ve bunun sonucu bankadan alacaklı bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. Şayet davacı ispat yükümlülüğünü yerine getirmemiş ise artık davalının ödeme definin ispatı aranmaksızın davanın reddine kadar vermek gerekir.
 
Davacının ortağı ve yöneticisi bulunduğu iki şirket mevcut olup davacının dayandığı belge tarihine yakın tarihlerde bu şirketler ile banka arasında repo işlemleri yapıldığı gerek bozmadan önce alınan, gerekse bozmadan sonra yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu verilen raporlardan anlaşılmaktadır.
 
Davaya konu olan repo ile ilgili hukuki işlem Üzerinde kısaca durmak gerekir. Hazinenin kısa vadeli iç borçlanma için çıkardığı faizli bonoları ihale sonucu satın alan bankaların müşterileri ile bu bonolar hakkında yaptıkları repo işleminde, genelde .Hazine bonosu müşteriye teslim edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığına dair bir belge düzenlenmekte ve bu belge vedia akdine konu malı temsil etmektedir. Repo işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından belgenin iadesi ile kendisinden daha önce alınan bono bedeli ve repo süresince işleyen faiz tutarı banka tarafından ödenmektedir; Yapılan bütün bu işlemler banka kayıtları dışında tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde kabul edilemez ise de vedia akdinin ispatı aracıdır.
 
Olayımızda, davacının dava dayanağı olarak ibraz ettiği belge ise "vade uzatım belgesidir. " vadeli Hazine bonolarının aynı şartla dahilinde 23.9.1987 tarihine kadar uzatılarak" sözcüklerini içermekte olup, repo işlemi sırasında verilmesi mutad ve gerekli olan bono muhafaza belgesi değildir. Açıkça vade uzatım belgesi olan bu belge, daha önce yapılmış ve bono muhafaza (repo) belgesi verilmiş repo işlemi için yapılmış vade uzatımına ilişkindir. Reponun uzatılan vadesi sonunda bono bedeli ile faizini müşterinin yedindeki bono saklama (repo) belgesi ile bankadan tahsili mümkün bulunmakla müşteri yedinde kalan süre uzatım belgesinin hukuki niteliği itibariyle bir alacağı temsil ve kanıtladığı kabul edilemez
 
Şu halde iki belge söz konusudur. Bin, satın alma anında verilen saklama belgesi, diğeri de, vadenin uzatılması yolunda taraflar arasında yapılan anlaşma sonunda verilen vade uzatım belgesidir. Bu durumda davaya konu belge; vadenin uzatılıp uzatılmadığı yolunda taraflar arasında çıkan bir çekişmede vadenin uzatıldığını gösteren tam bir delil; vedia akdi gereğince Hazine bonolarının davacı tarafça satın alındığını gösteren Usul Kanununun 292. maddesine uygun bir yazı delil başlangıcıdır. Çünkü bu belge, Hazine bonolarının davacıya satılmış olduğuna kesin bir şekilde değil, gerçeğe yakın bir şekilde ihtimal dahilinde, yasanın tabiri ile vukuuna delalet eder nitelikte bulunmaktadır. İhtimalin kesinlik kazanması diğer delillerle takviye edilmesi ile mümkün olabilir. Davacı, dava dilekçesinde delillerini bildirmiş ve delillerinin bundan ibaret olduğunu 9.3.1990 tarihinde oturumda açıkça belirtmiştir. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu delillerin icra dosyası, icra hakimliği dosyası Örnek karar ve düşüncelerden ibaret olup, bunlar yazılı delil başlangıcı niteliğindeki belgeyi takviye eder nitelikte değildir. Yazılı delil başlangıcının tek başına delil vasfı yoktur.
 
Ayrıca, son derece ağır bir kanıt yükümlülüğü altındadır.
 
Şöyle ki;
 
Son bilirkişi raporunun 10. sayfasında vurgulandığı gibi, davaya konu Hazine bonoları 20.4.1988 tarihinde 646.900.000 lira bedele ulaşıp bu tarihten sonra faiz getirmeleri söz konusu değildir. Olayda iki tür vade vardır. Bunlardan birisi, banka ile davacının ibraz ettiği belgede kararlaştırılan vade tarihi olup, 23.9.19Ş7'dir. Diğeri ise, Hazine bonosunun üzerindeki vade tarihi olup, bu da 20.4.1988'dir. Davacının davalı bankaya gönderdiği ve Hazine bonoları bedelinin ödenmesi talebini içeren noterlik ihtarname tarihi ise 7.7.1989'dur. Bu kadar büyük bir paranın bir sene üç aya yakın bir süre hiçbir faiz alınmadan bankada iki büyük şirket ortağı ve yöneticisi olan davacı tarafça faizsiz bırakılması söz konusu olmaktadır. Bu hal, normal halin aksini iddia etmenin ötesinde bir davranıştır.
 
Medeni Kanunun 6. maddesi ispat yükü konusunda yetersiz kalması nedeniyle Doktrin ve Yargıtay Kararlarıyla t,azı kurallar benimsenmiştir. Bu kurallardan birisi de, olağan hal kuralıdır. Hayat deneylerine göre olağan hal, Hazine bonolarını taraflar arasında kararlaştırılan vade tarihinde olmadığı takdirde en geç bonodaki vade tarihi olan 20.4.1988 tarihinde paraya tahvilidir. Davacının bu parayı bir sene üç ay faizsiz bıraktıktan sonra davalı bankadan talep etmeye kalkışması, hayat deneylerine ve olağan hale ters düşer. Bu davranışını haklı kılan nedenlerini davacı taraf açıklamamıştır.
 
Bu nedenlerle, davacı tarafın elindeki belgenin, iddiasını kanıtlar ve iddiası hakkında tam bir delil niteliği bulunmadığından, davanın reddine karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının davalı yararına BOZULMASINA karar verilmelidir.
 
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, davalı vekili için takdir olunan 24.800 lira avukatlık ücretinin davacıdan tahsiline, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edenden alınmasına, 14.4.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini