 |
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
E. 1992/10667
K. 1993/8039
T. 26.11.1993 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TÜZEL KİŞİLERİN TEMSİL EDİLMESİ.
AKTİF HUSUMET EHLİYETİ
DAVANIN DİNLENME OLANAĞININ OLMAMASI
ÖZET Tüzel kişinin çift imza ile temsil edilmesi sözkonusu ise, temsilcilerden birinin açtığı dava temsil yetkisindeki eksiklik nedeniyle aktif husumet yönünden hemen reddedilmeyip, HUMK.nun 39-40. maddelerine göre işlem yapılmalı, buna rağmen eksiklik yine giderilmezse dava reddedilmelidir.
(1086 s. HUMK. m. 39, 40)
Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle , gerektirici sebeplere, ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle İİY.nın 72/ 4. maddesi uyarınca alınmış bir ihtiyati tedbir kararı bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin içeriği dışında kalan öbür temyiz itirazlarının reddi gerekmektedir.
2- Mahkemece; olumsuz saptama davası şirketi tek başına temsil ve ilzam etmeye yetkisi bulunmayan kimse tarafından açıldığı, aynı kimse tarafından vekil tayin edildiği, bunların davayı izlemedikleri, davalının izlediği saptanarak davanın "aktif husumet" yönünden reddine karar verilmiştir.
Bir davada taraf sıfatı ile dava ehliyeti farklı oluşumları ifade eder.
Davada sıfat dava konusu subjektif hak (dava hakkı) ile yanlar arasındaki ilişkidir. Bu subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait bulunmaktadır. Buna davacı olma sıfatı, aktif husumet denilmektedir. Somut olayda olumsuz saptama dav ası, borçlu olmadığını bildiren ya da hakkında takip yapılan davacı şirket tarafından açılabilir. Davada taraf olarak yer alan kimseler dava ehliyeti ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile davada gerçekten davacı ya da davalı sıfatı yoksa dava konusu hakkın esası yönünden karar verebilme olanağı yoktur.
Dava ehliyeti, kimlerin dava açabileceğini ifade edip davayı takip yetkisini de içerir. Aynı zamanda bir dava koşuludur. Tüzel kişilerin taraf bulunduğu davalarda, tüzel kişilerin yetkili organı ya da temsilcisi aracılığıyla temsil edilip edilmediği öncelikle ve kendiliğinden gözetilmek gerekir.
Tüzel kişiyi temsil yetkisi olmayan bir kimse tarafından tüzel kişi adına dava açılmış olması halinde dava hemen reddedilmez. Mahkemece, adına dava açılan tüzel kişinin; temsile yetkili olan kimselerce onay (icazet) verilebilmesi için uygun bir süre tanınması gerekir. Bu kimse davacının dava açma yeteneğinden yoksun olduğu davanın açılmasını onaylarsa onayın geçmişe etkili olarak sonuç doğuracağı gözetilerek da va sürdürülmelidir. Şayet davanın açılmasına onay verilmezse davanın dinlenme olanağı kalmadığından (mesmu olmadığından) ötürü reddedilmelidir.
Olayda, davacı şirketin ortaklar kurulunca şirketi temsil ve ilzam için çift imza gerektiği kararlaştırılmıştır. Davacının çift imzalı kimselerce açılması gerekli davayı tek başına açtığı, öbür imza sahibinin onayını da alamadığı, tek başına tayin ettiği vekilin de duruşmaya gelmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı yanın gelmemesi nedeniyle davayı izleyeceğini bildiren davalıya HUMK.nun 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilerek davacıya onay yönünden ayrıntılı ve sonuçları bakımından uyarılı davetiye tebliğ ettirmesi, onay verilmesi halinde davanın yürütülmesi, yine gelinmediği takdirde dav anın dinlenme olanağı bulunmadığından (mesmu olmadığı) reddedilmesi gerekirken, "aktif husumet" noktasından reddi bozma nedeni sayılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde yazılı nedenle davalının öbür temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya ve gereksiz harç yatıran davacının harçlarının istek halinde iadelerine, 26.11.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|