 |
T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi
E: 1999/14580
K:1999/1827
T: 15.2.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KAMULAŞT1RMA BEDELİNİN ARTIRILMASI
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
MAHDUT EHLİYET
ÖZET:Dava ehliyeti yönünden herhangi bir mahrumiyeti olmayan davacıya yapılan tebligattan itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde açılmayan davanın süre yönünden reddi gerekir. Hak düşürücü süre geçtikten sonra davacıya müşavir atanmış olması esas alınarak, dava süresinde kabul. edilemez.
(2942 s. Kamulaştırma K. m. 14)
(743 s. MK. m. 9, 379)
(1086 s. HIJMK. in. 38)
Dava dilekçesinde kamulaştırma bedelinin, arttırılması ile faiz ve masrafların davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davaya konu taşınmazla ilgili kamulaştırma evrakı, 16.81 996 tarihinde tapu maliki Hüseyin'in bizzat kendisine noter aracılığı, ile .usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmiştir.
Kamulaştırma bedelinin arttırılmasına ilişkin dava, malik Hüseyin tarafından bizzat verilen, İzmir 7. Noterliğinin 11 Ekim 1996 tarih ve 41174 sayılı işlemi ile düzenlenmiş genel vekaletnameye istinaden Kamulaştırma Kanunun 14. maddesinde öngörülen ve tebliğle başlayan 30 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra 14 Ekim 1996 tarihinde kayda alınan dilekçe ile İzmir Barosu'na kayıtlı avukatlar Erdoğan, Kıvanç ve Aytül'ün ortak dilekçeleri ile tek imza altında açılmıştır.
Dava dilekçesinde, 90 yaşında olan davacının haklarının korunması bakımından kanuni müşavire ihtiyacı olan birisi olduğu ve nitekim bu nedenle, mahkeme kararıyla kendisine müşavir atandığı ve gelen tebligatın mahiyetini anlamayacak durumda olan davacının Amerika'dan gelen kızı tarafından tebligattan haberdar olunup, müşavir atanmasının istenildiği ve müşavirin de onayı ile bu davanın açıldığı belirtilmiştir.
Bu dava dosyası içerisinde bulunan İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'ne ait 1996/1551 sayılı dava dosyası ndan, Zeynep vekillerinin verdiği 11.9.1996 tarihli dilekçe ile Hüseyin'in hacir altına alınması ve kendisine vasi tayin edilmesi istenmiş iken mahkemece, adı geçenin hacrine kafi sebep bulunmadığından, doktor raporuna istinaden kendisine Nezihi'nin, Türk Medeni Kanununun 379. maddesinin ilk fıkrasında sayılan işlerde reyi alınmak üzere müşavir tayinine 7.10.1996 tarihinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacıya haklarının korunması bakımından rey müşaviri atanmış olmasının esas alınarak dava süresinde kabul edilerek, davanın esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 38. maddesi delaleti ile Türk Medeni Kanununun 9 ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, mümeyyiz olmayan küçükler ile akıl hastalığı, akıl zayıflığı ve benzeri nedenlerle mahcur olanlar, temyiz kudretinden mahrum ve dolayısıyla medeni hakları kullanma ehliyeti ve bu arada dava ehliyetleri yoktur, başka bir deyişle bunlar tam ehliyetsiz kişilerdir. Bunlarla ilgili davalar kanuni mümessilleri tarafından açılır. Bunların tasarrufları, hukuken bir hüküm ifade etmez. Bunlara yapılan tebligatlar geçersizdir. Hakkında hacir altına alınma kararı verilmesini haklı kılan kafi bir sebep bulunmayan reşitler ise temyiz kudretine sahip, medeni hakları kullanma ehliyeti ve dolayısıyla dava ehliyeti mevcut kişilerdir. Bu durumda olanların haklarını korumada, aczleri bulunması halinde dahi medeni hakları kullanma ehliyetleri mevcut bulunduğundan, yaptıkları tasarruflar ve işler, bu arada kendilerine usulen yapılan tebligatlar geçerlidir. Dava haklarını bizzat veya vekilleri aracılığıyla kullanırlar. Dava açılması bir süreye tabi ise, bu süre içerisinde davalarını açmaları gerekir. Bu durumda olanların, mevcut olan medeni haklarını kullanma ehliyetleri Türk Medeni Kanununun 379. Maddesi hükmü uyarınca, kısmen mahrum edilmesinin menfaati iktizasından bulunarak kendilerine mahkemece bir müşavir atanmış olması, kararın verildiği tarihten itibaren hüküm ifade eder. Böyle bir karar bunların daha önceki tasarruf ve işlemlerini geçersiz kılmadığı gibi kanunen belli bir sürede kullanmaları gereken hakları yönünden yeni bir süre hakkı vermez.
Açıklanan nedenlerle, dava ehliyeti yönünden herhangi bir mahrumiyeti olmayan davacı Hüseyin'in kendisine usulen yapılan tebligattan itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde davasını açmamış olması nedeniyle, kamu düzeni ile de ilgili bulunan bu hususta mahkemece davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü süre geçtikten sonra davacıya müşavir atanmış olmasını esas alarak davanın süresinde kabul edilerek, esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla; yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.2.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.