Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
18. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/11912
K:1998/144
Tarih : 19.1.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
BEDEL ARTIRIM DAVASI
İPTAL DAVASI
TEBLİGAT-GECİKMİŞ TEBLİGAT
DEĞERLENDİRMENİN KAMULAŞTIRMA TARİHİNE 
  GÖRE YAPILMASI
FAİZ BAŞLANGICI
 
KARAR ÖZETİ: 1- Kamulaştırma Kanunu'nun 15. maddesi 13. fıkrası. uyarınca,değerlendirmenin tebliğ tarihi veya dava tarihi itibariyle yapılabilmesi için kamulaştırma işleminin idarece kamulaştırma tarihinden itibaren bir yıl içerisinde taşınmaz malikine usulüne uygun tebliğ edilmemiş olması gerekli olup, taşınmaz malikinin tebliğ edilen kamulaştırmaya karşı iptal istemiyle İdare Mahkemesine dava açması nedeniyle bedel artırımı davasının kamulaştırmadan bir yıl geçtikten sonra açılması halinde bu fıkrası hükmü uygulanamaz.
 
2- Değerlendirmenin, elatmadan ve kamulaştırmadan sonraki tarihte yapıldığı hallerde faiz başlangıcı, değerlendirme tarihinden öncesine gidemeyeceğinden 20.10.1989 gün 1988/4 - 1989 /3 sayılı Tevhidi İçtihat Kararı uyarınca kamulaştırma işleminin kesinleşip mülkiyetin davalı idareye geçtiği tarihtir.
 
(2942 s. Kamulaştırma K.m.11,13,14, 15/3)
(Y.HGK.Kararı - 18.10.1995 gün ve 18-633/826 s.)
(YİBK., 20.10.1989 gün ve Esas 1988/4 Karar 1989/3s.)
 
Dava dilekçesinde kamulaştırma bedelinin arttırılması ile faiz ve masrafların davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
 
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
 
1- Kamulaştırma Kanununun 11. maddesine göre bedel artırımı davalarında kamulaştırma bedeli taşınmazın kamulaştırana tarihindeki değerine göre hesaplanır. Aynı Kanunun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmüne göre ise kamulaştırana tebligatı kamulaştırma tebligatı kamulaştırma tarihinden itibaren bir yıl içinde yapılmadığı takdirde ancak tebliğ tarihine göre değerlendirme yapılır. Bu istisnanın dışında değerlendirmenin kamulaştırma tarihindeki niteliklerine göre yapılması gerekir.
 
Kamulaştırma 263.1991 tarihinde yapılmış, tebligat ise idare mahkemesinin ve davacının açtığı iptal davasına ait dilekçedeki kabulü de dikkate alınarak 21.9.1994 tarihinde yapılmıştır. O halde sözü edilen 15. maddenin 13. fıkrası hükmüne göre değerlendirmenin bu tarihe göre yapılması gerekirken değerlendirmeyi idare Mahkemesinin red kararının tebliğ tarihi olan 26.1.1996 olarak kabul eden bilirkişi raporlarına göre arttırım yapılmış olması yasaya aykırıdır.
 
Kanun koyucu açık bir şekilde, genel kuralın değerlendirme tarihi ile ilgili istisnasını yaz etmiştir. Bu genel kurala (değerlendirmenin kam ulaştırma tarihi itibariyle yapılması) getirilen yasal istisnanın genişletilmesi, kıyasen başka durumlara da uygulanması düşünülemez. O nedenle, kamulaştırmanın İptaline dair idare mahkemesinde süresinde açılan davanın reddine dair kararların kesinleşmesi ve temyiz halinde,tebliğ tarihine göre başlayacak sukutu hak süresinde açılan bedel artırımı davalarında da (Yasanın 14. maddesinin 3. fıkrası) bu 13. fıkranın uygulanması, yani, değerlendirmenin, idari dava sonunda verilen kararın tebliğ tarihine göre yapılmasına yasal olanak yoktur. Kanun koyucunun gecikmiş tebligatlarda, tebliğ tarihini ve hiç tebligat yapılamaması halinde de dava tarihini esas alarak değerlendirme yapılmasını öngörmesi hakkaniyete uygundur. Çünkü idare, kamulaştırma tamamlandığı halde mal sahibine tebligat yapmamakta, kamulaştırma tarihine yakın tarihlerde takdir edilen bedeli mal sahibine ödemediği gibi aradan geçen. uzun süre içinde taşınmazın değerinde meydana gelebilecek artışlarında açılacak bedel arttırımı davasında dikkate alınmamasına sebebiyet vermektedir.
Bunun gibi, kamulaştırmanın iptali için dava açılması halinde, 13. fıkrada öngörülen değerlendirme tarihinin, davanın sonucunda verilecek redde ilişkin idare mahkemesi kararının tebliğ tarihi olarak kabul edilmemesi, bu durumun istisna kapsamına alınmaması da hak ve adalete uygundur.
 
Şöyle ki, usulüne göre yapılmış bir tebligat üzerine, kamulaştırmanın iptali için dava açıldığında verilecek karar, kamulaştırmanın iptaline veya davanın reddine dair olabilir. Kamulaştırmanın iptali halinde, bedel arttırım davası esasen söz konusu olmaz. Davanın reddi halinde ise, davacı taşınmaz malikinin, iptal davası açmakta haksız olduğu hükme bağlanmıştır. Bu halde davacı, açacağı bedel arttırım davasında bilirkişi kurullarınca yapılacak değerlendirmenin, kamulaştırmanın tebliğ tarihi yerine, davanın reddine dair kararının tebliğ, tarihine göre yapılmasını istemesinin bir dayanağı yoktur. Kendi eylemi ile (dava açmak) bedel arttırımı davasını ve değerlendirme tarihini geciktirmiş, bu eyleminin (dava açmak) haklı olmadığı tesbit edilmiş iken bunun sonuçlarına katlanması (değerlendirmenin kamulaştırma tebligat tarihine göre yapılması) gerekirken, iptal davası açması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen farkı kamu idaresine yüklemesinin haklı bir nedeni yoktur. Tebliğ tarihine göre takdir edilen kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek değerinin yansıtmamasına kendisi sebep olmuştur. Kimse kendi hatasından ve hükmen haksızlığı tesbit edilen eyleminden avantaj sağlamak hakkına sahip değildir.
 
Bu konuda, idarenin de takdir komisyonunca belirlenen bedele itiraz edip bedel indirim davası açtığı düşünülebilir. Böyle bir dava, Kamulaştırma Kanununun 14. maddesinin 5. fıkrası uyarınca kamulaştırma evrakının notere tebliğ için verildiği tarihten itibaren altmış gün içinde açılabileceğinden değerlendirme o tarihe göre yapılacaktır. İdarenin açtığı bedel indirimi davası bu tarihe göre değerlendirilirken taşınmaz malikinin iptal davası açması nedeniyle değerlendirmenin daha sonraki bir tarihe göre (dava sonunda verilen kararın tebliğ tarihi) yapılmasının yasal gerekçesi yoktur. İdare, 1994 yılına göre takdir komisyonunun belirlediği değerin fahiş olduğunu iddia ederken, taşınmaz maliki, aksine, bu değerin 1996 yılına göre az olduğunu iddia ederek bedel arttırımı davası açmasının haklı bir gerekçesi olamaz.
 
Diğer taraftan kanun koyucu, 15. maddenin son fıkrasını, 13. fıkra ile taşınmaz malikine verilen değerlendirme avantajının tebligat yapılmayan diğer hallere Teşmiline engel olmak için yaz etmiştir. Maliki ve zilyedi tesbit edilemeyen ve o tarihlerde sahipsiz olduğu için tebligat çıkarılamaması halini, maliki belli olduğu halde tebligat çıkarılması halinden ayırt etmek için getirilen hükme, karşı oyda belirtildiği gibi."iptal davası açılması hali 13. fıkradan istisna edilmek istense idi, bu 14. fıkraya dahil edilirdi» şeklinde bir yorum getirmek suretiyle iptal davası açılması halini de 13. fıkra kapsamında görmek yanlıştır. Bu durumla ilgili kural 13. fıkranın ters anlamından çıkmaktadır. Tebligat bir yıl içinde yapılmış ise, değerlendirme, kamulaştırma tarihine göre yapılır. Bir yıl geçtikten sonra tebligat yapılırsa tebligat tarihine göre değerlendirme yapılır. İptal davası, açılması hali istisna edilmiş değildir.
 
Karşı oy yazısında, bir yanılgıya düşülerek, kamulaştırmanın iptali dava edildiği hallerde arttırılan bedel için faizin, idari yargı kararının kesinleştiği tarihten başlatılmasının öngörüldüğü değerlendirmenin ise tebligatın yapıldığı tarihe göre yapılması durumunda bunun bir çelişki ve taşınmaz maliki için bir haksızlık olduğu belirtilmiştir. Oysa, bozma ilamının 4 numaralı bendinden de anlaşılacağı üzere faize, idari yargı kararının kesinleştiği 25.2.1996 tarihinden değil, 20.10.1989 gün ve 1989/4 - 1989/3 sayılı Tevhidi İçtihat Kararı uyarınca taşınmaz mülkiyetinin davalı idareye geçtiği 21.10.1994 tarihinden hükmedilmesi gerekmektedir. Değerlendirme de, yasa hükmüne uygun olarak davacının kamulaştırma tebliğ tarihi olarak kabul ettiği 21.9.1994 tarihine göre yapılması öngörülmüştür. Görüldüğü gibi, bir çelişki ve haksızlık söz konusu değildir.
 
2- Taşınmaz arsa niteliğinde kabul edilerek ona göre değerlendirme yapan bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuş ise de; bu konuda herhangi bir inceleme yapılmamış mücerret bilirkişilerin beyanına itibar edilmiştir.
 
Yargıtay'ca benimsenen Bakanlar Kurulunun 28.2.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, uygulama imar planı içinde yer almayan taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye yada mücavir alan sınırları içinde kalıp, iskana ayrılmış, belediye hizmetlerinden (belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer almış olması gerekir.
 
Bu hususlar varsa, Belediye Başkanlığından sorulup alınacak cevap yazısına göre taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığının belgelendirilmemesi
 
3- Dosyaya emsal olarak getirtilen 17 ve 18 nolu parsellerin üçüncü bilirkişi kurulunca tapu kayıtlarında zeytinlik olduğu gerekçesiyle incelenmemiştir. Oysa dava konusu taşınmaz dahi tapuda zeytinlik olarak kayıtlı bulunduğundan bu emsallerinde bilirkişi raporlarında incelenmesi gerektiğinin dikkate alınmamış olması,
 
4- Faize kamulaştırmadan da önceki bir tarih olan 3.1.1991 tarihinden hükmedilmiştir.içinde
Kamulaştırmanın tamamlandığı tarihten itibaren bir yıl tebligat yapılamadığı için Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmü gereği değerlendirme, kamulaştırma tarihi esas alınarak değil, tebliğ tarihine göre yapılacağı halde (yukarıda, bir numaralı bozma nedeni) arttırılan bedele bu tarihten önceki elatma tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir.
 
Bilindiği üzere Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.10.1989 gün ve 1988/4 - 1989/3 Sayılı Kararına göre "kamulaştırma parasının arttırılması hakkında açılacak davalarda, mahkemece arttırılan bölüm için, mülkiyetin idareye geçtiği günden itibaren faiz istenebilir." Bu kararda her ne kadar kamulaştıran idarece taşınmaza elatma halinin içtihadı birleştirme konusu dışında tutulduğu belirtilmiş ise de, kararın bu tevhidi içtihadın sonucu ile sıkı sıkıya bağlı olan gerekçesinde yer almış bulunan, "  mülkiyet hakkı kime ait ise nef'i ve hasarın da ona ait olacağına, O halde kamulaştırmada mal sahibinin taşınmaz malla hukuki bağının kesildiği, yani mülkiyetin idareye geçtiği andan itibaren nef'i ve hasarın idareye geçeceğine" bu nedenle taşınmaz malikinin kendisine ödenmemiş bedelin faizine bu tarihten itibaren müstahak olacağına dair saptamaya paralel olarak, taşınmaz değerinin sözü edilen 15. maddenin 13. fıkrasına göre belirlendiği "gecikmiş" bedel arttırım davalarında, aynı kuralın uygulanması gerekir.
 
Ayrıca 21.9.1994 tarihindeki fiyatlar dikkate alınmak suretiyle saptanacak taşınmaz değerine geriye gidilerek 3.1.1991 elatma tarihinden faiz yürütülmesi faizin niteliği ile bağdaşmadığı gibi hakkaniyet kuralına aykırı ve taşınmaz mal malikinin idare aleyhine haksız zenginleşmesine yol açar niteliktedir. Çünkü, elatma sebebi ile taşınmaz malikinin zararı, elatma tarihi ile değerlendirme tarihi arasında geçen süre içerisinde varsa mahrum kalınan geliri iken bu iki tarih arasındaki fiyat farkının bu süre için mahrum kalınan gelir kabul edilerek bunun üzerinden faiz yürütülmesi, mal sahibine gelirin bir kaç katına varan haksız kazanç sağlar. Gerçekten, satış tarihindeki fiyatına, aylık toptan eşya fiyatlarındaki artış endeksi uygulanmak suretiyle değerlendirme tarihindeki fiyatı bulunan emsalle yapılan karşılaştırmaya göre dava konusu taşınmazın değeri belirlendiği için, bu aylık fiyat artışlarının, taşınmazın mahrum kalınan geliri olarak kabulü mümkün olmadığı gibi, bu aylık artışların toplamına (el koyma ile değerlendirme tarihi arasındaki) geriye gidilerek ve elatma tarihinde tahakkuk etmiş kabul edilerek yıllık %30 ve %50 (faiz oranı) artış uygulanması taşınmazın her 3 yıl 4 aylık veya 2 yıllık süreler için bedelinin katladığı anlamına gelir ki, hiç bir taşınmazın yıllık geliri, değerinin %30'u veya %50'si olarak kabul edilemeyeceğinden, mal sahibi haksız zenginleşmiş olacaktır.
 
Doğaldır ki davacı, elatma tarihi ile değerlendirme tarihi arasında bu sebeple bir zarara uğramış ise bu zararının karşılığını usulüne uygun olarak açabileceği davada kanıtlama hakkına sahiptir.
 
Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun 18.10.1995 günlü 1995/18-633-1995/826 sayılı Kararında da benimsendiği üzere arttırılmasına karar verilen bedelin faizine mülkiyetin davalıya geçtiği 21.10.1994 tarihi yerine 3.1.1991 elatma tarihinden hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
 
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.1.1998 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
 
Kamulaştırma Yasasında, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda dava açılması durumunda, bedel artırımı için adli yargıya başvuru süresinin idari yargı kararının kesinleştiği tarihten başlayacağı belirtilmekte ancak, kamulaştırılan taşınmazın kıymetinin hangi tarih esas alınarak belirleneceği konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Yasal boşluğun mevcut kurallarının yorumu yoluyla giderilmesi ve yorum yapılırken hukukun genel ilkelerinin ve Anayasa kurallarının gözönünde tutulması, yapılan yorumun bu kurallara uygun olmasına özen gösterilmesi gerekir.
 
Kamulaştırma Yasasının 14. maddesinin ilk fıkrası, adli yargıda dava açma süresinin kamulaştırma belgelerinin ilgiliye tebliğinden, aynı maddenin üçüncü fıkrası idari yargıya dava açılması durumunda bu sürenin idari yargı kararını  kesinleştiği günden başlayacağını kurala bağlamış, dava açma süresinin başlangıcı açısından kararın kesinleşmesini tebligatla eşdeğerde saymıştır. Aynı varsayımın 15. maddesinin 13. fıkrası açısından da geçerli olması, idari yargı kararının kamulaştırma işleminin tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde kesinleşmemesi durumunda, kıymet takdirinde idari yargı kararının kesinleştiği günün esas tutulması gerekir. Böylece, yasanın kamulaştırma kararından itibaren bir yıldan fazla süre geçmesi durumunda, değerlendirmede kamulaştırma işlemlerinin tamamlanma tarihine dönülmesine cevaz vermeme yolundaki amacına uygun bir uygulama içine girilecektir. Gerek Anayasada, gerek Kamulaştırma Yasasında "kamulaştırma bedeli' kavramıyla amaçlanan kuşkusuz kamulaştırılan taşınmazın, dava tarihine olabildiğince yakın bir tarihteki gerçek karşılığıdır.
 
Yasanın 15. maddesinin sonuncu fıkrasında, mutlak olarak kamulaştırma tarihindeki değerin esas tutulacağı haller sayılmıştır. Bu istisna hükmünü genişleterek, idari yargıda dava açılması halinde de uygulamak, kamulaştırma kavramıyla bağdaşmaz. Yasanın belirtilen amacına ters düşer, mülkiyet hakkını hakkaniyete aykırı biçimde özünden zedeler. Yasa koyucunun amacı, idari yargıya dava açılması halinde de bu istisna hükmünün uygulanması olsaydı, bunu sonuncu fıkraya ekler, böyle önemli bir konuyu yoruma bırakmazdı. Bir yıl içinde tebligat yapılmaması konusunu düzenleyen 13. fıkraya idari yargıya dava açılmaması halinin eklenmemesinin ise, idari yargı kararının kesinleşmesinin, 14. maddenin üçüncü fıkrası gereği tebligatla eş değerde tutulmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
 
Somut, olay esas alınırsa, kamulaştırılan arsaya kamulaştırma günü olan 26.3.1991 tarihi için de gerçekçi olmayan 40.000 TL. 1m2 değer biçilmiştir. Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda açılan davanın reddine ilişkin karar, davacıya 26.1.1996'da tebliğ edilmiş ve bedel arttırım davası 5.3.1996'da açılmıştır. Bu arada fiyat endeksleri büyük ölçüde artmıştır.
 
Takdirin gerçekçi olmaması, idari yargıda açılan davanın makul sürede sonuçlanmaması, enflasyonun ölçüsüz oranda yükselmesi olguları tamamen devletin işlevlerini gereği gibi yerinde getirememesinden kaynaklanmaktadır. Buna karşılık, bundan, bu olgulara herhangi bir katkısı söz konusu olmayan davacı zarar görürken, bir devlet kurumu olan davalı yararlanmaktadır.
 
Yargıtay uygulamalarında, kamulaştırmanın tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde tebligat yapılmadığı için 15. maddenin 13. fıkrası gereği değerlendirmenin gecikmiş tebliğ tarihi itibariyle mülkiyetin kamulaştıran idareye geçtiği tarih esas alınarak yapıldığı durumlarda, faiz bu sonuncu tarihten başlatılmaktadır. Bu uygulama, değerlendirme esasen dava tarihine yakın bir tarihe göre yapıldığına göre daha önceki elatma tarihinden faizin başlatılmasının davacının haksız zenginleşmesine neden olacağı gerekçesine dayanmaktadır.
 
İdari yargıya kamulaştırmanın iptali için dava açılması halinde değerlendirme, çoğunluk görüşüne göre, kamulaştırmanın tamamlanması tarihi esas alınarak yapılacağından bu gerekçe geçerliliğini yitirmekte, bir yandan değerlendirme yıllar önceki kamulaştırmanın tamamlandığı ya da gecikmiş tebligat günü itibariyle yapılırken diğer taraftan faiz mülkiyetin davalı idareye geçtiği tarih olan idari yargı kararının kesinleştiği yıllar sonraki bir tarihten başlatılarak kamulaştırma taşınmazın gerçek değerini kesinlikle ifade etmeyen cüzi bir değerle yapılmaktadır.
 
İdari yargıda dava açanların cezalandırılması sonucunu doğuran böyle bir uygulama, haksız kamulaştırma işlemlerine karşı bile idari yargı yoluna başvurulmasını eylemli olarak engelleyecek, böylece hem hak arama özgürlüğü, hem mülkiyet hakkı zedelenmiş olacaktır.
 
Ödenecek miktar taşınmazın bedelinden ibaret olacağına göre, kıymetin belirlenmesinde idari yargı kararının kesinleşme tarihinin esas alınmasının idari yargı davası açanları avantajlı konuma getireceği de ileri sürülemez.
 
Sonuç olarak, idari yargı kararının kesinleştiği tarihin, değer tespitinde esas alınmasının, hakkaniyet kurallarına uygun düşeceği, adil sonuçlar vereceği, yasanın amacıyla uyum içinde olacağı, anayasayla bağdaşacağı kanısındayım.
 
Belirtilen nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
 
Alparslan NAZLIOĞLU
   Üye
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini