 |
T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
E: 2002/1508
K: 2002/4071
T::21.5.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TESBİTE İTİRAZ DAVASI
- SATIN ALMA İDDİASI
İÇTİHAT ÖZETİ: Taşınmazların öncesi tapusuz olduğuna göre, satışın geçerli olabilmesi için zilyetliğin alıcıya devredilmesi gerekir. Satın alma olgusunu her türlü delille kanıtlama olanağı vardır.
(3402 s. Kadastro K. m. 14)
Taraflar arasında görülen tesbite itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda: Davanın reddine ilişkin (Karaburun Kadastro Mahkemesinden verilen 23.5.2001 gün ve 65/31 sayılı hükmün duruşma yapılması isteğiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Kadastro sırasında 1171 ve 1209 parsel sayılı 670 ve 860 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar bir kısım itirazı kabul eden kadastro komisyonu tarafından vergi kaydı ile irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle hepside ölü olan Ali çocukları Mustafa, Mehmet ve Hüseyin adlarına tesbit edilmiştir. 1209 nolu parsel de bağış ve zilyetlik nedeniyle ilk tesbit maliki olup 1171 nolu parsele yönelik itirazı ise reddedilen Latif taşınmazların manevi babası tarafından davalılardan satın alınıp kendisine bağışlandığına ve zilyetliğe dayanarak açtığı davalar birleştirilmiştir. Mahkemece davanın reddine ve dava konusu parsellerin komisyon kararları doğrultusunda tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davacı Latif tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Kadastroca taşınmazlar vergi kaydına, irsen intikale ve zilyetliğe dayalı olarak davalılar adına tespit edilmiş, davacı satın alma, bağış ve zilyetliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Taşınmazların davalıların miras bırakanı 1933 yılında ölen Ali'den kaldığı ve tespitlerine esas alınan 1937 tarih 405 ve 406 nolu vergi kayıtlara kapsamları olduğu uyuşmazlık konusu olmadığı gibi mahkemenin kabulü de bu yoldadır. Uyuşmazlık, davacının satın alma iddiasına değer verilip verilemeyeceği ve bunun sonucu olarak adına taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönündedir. Tespit nedenine ve savunmaya göre davada iddiasını kanıtlama yükümlülüğü davacıya düşmektedir. Davacı, taşınmazları manevi babası Ali'nin davalılardan satın aldığını ve zilyet olduğunu ileri sürmüştür. Taşınmazların öncesinin tapusuz olduğu, uyuşmazlık konusu olmadığına göre davacının satış olgusunu tanık dahil her türlü delille kanıtlama olanağı vardır. Tapusuz taşınmazlarda satışın geçerli olabilmesi için zilyetliğin alıcıya devredilmesi gerekir. Ne var ki gerek ilk keşif sırasında ve gerekse daha sonraki tarihlerde yapılan keşiflerde dinlenen bilirkişi ve tanıkların zilyetliğinin başlangıcı, süresi ve sürdürülüş biçimi ile ilgili beyanları çelişki arz etmesine karşın aykırılığın giderilmesine çalışılmamış, terk durumu olup olmadığı varsa bunun haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı üzerinde de yeteri kadar durulmamıştır.
Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, önceki keşiflerde dinlenen bilirkişi ve tanıklarla hayatta bulunmaları halinde tüm tespit bilirkişileri huzurunda yerinde yeniden keşif yapılarak davacının manevi babası olduğunu bildirdiği Ali tarafından taşınmazların davalılardan satın alınıp alınmadığı, alınmışsa tarihi zilyetliğinin devredilip devredilmediği, Ali'nin zilyetliğinin süresi ve sürdürülüş biçimi davacıya bağışlayıp bağışlamadığı, davacının zilyetliğinin süresi ve sürdürülüş biçimi, terk durumu varsa bunun süresi ve haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı, davalıların zilyet olması ve zilyetliklerinin de uzun süreye ulaşması halinde davacının bu duruma sessiz kalıp çekişme yaratmamasının nedenleri olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanık sözleri arasında çelişki doğduğunda yöntemine uygun biçimde giderilmesine çalışmalı, gerektiğinde yukarıda açıklanan hususlar hakkında komşu taşınmazların malik yada zilyetlerinin tanık sıfatıyla bilgilerine başvurulmalı, fen bilirkişisine raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yönlerin göz ardı edilmiş olması doğru olmadığı gibi,
Kabule göre de; taşınmazların her birinin kaç sehim addedildiğinin ve ona göre paylarda belirtilmek suretiyle kimler adına tesciline karar verildiğinin hüküm yerinde açıkça gösterilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere infazda duraksama yaratacak biçimde karar verilmiş olması da doğru değildir.
Davacı Ali'nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, 21.5.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.