 |
T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
E: 2004/10242
K: 2005/10693
T: 15.11.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İMAR UYGULAMASI
İMAR İŞLEMİNİN İPTALİ
İçtihat Özeti: İmar uygulaması idari bir işlem olup idari yargı yerinde iptal ettirilmeden imar öncesi kadastral mülkiyet durumunun geri döndürülmesi mümkün değildir. Bu nedenle imar işleminin iptali davası için süre verilmelidir. Öte yandan tapu kaydına güvenerek satın alma iddiasının doğruluğu da yöntemince araştırılmalıdır.
(3402 s. Kadastro K. m. 22/2)
(4721 s. MK m. 1023)
Taraflar arasında genel kadastro ile oluşan tapunun, tapu kaydına dayanarak açılan iptali davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü:
Yargıtay bozma ilamında özetle; "Kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği açıklanarak tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin deliller toplanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi, payını satmış bulunan Meral hakkındaki davanın yeni maliklere yöneltilerek davaya katılmalarının sağlanması" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; teknik bilirkişi raporunda "B" harfiyle gösterilen 15.261.27 metrekare miktarındaki bölümün tapusunun iptaliyle davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, bütün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece imar uygulaması sonucu oluşan 277 ada 1 ve 278 ada 1 sayılı parsellerin krokide (B) harfi ile gösterilen 15.261.27 metrekarelik bölümünün davacıların dayanağını oluşturan 02.12.1952 tarih ve 14 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalıların tapularının kısmen iptaline ve ifraz edilen taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş ise de; değerlendirme dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu çalışma alanında 1973 yılında kadastro çalışmaları yapılmış davaya konu taşınmaz ve çevresi tespit dışı bırakılmıştır. Davaya konu taşınmaz 1993 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/2. maddesi gereğince yapılan kadastro çalışmaları sırasında 13 ada 3386 parsel numarasıyla tespit edilip Hazine adına tescil edilmiştir. Kadastro işleminin kesinleşip Hazine adına tapu oluşmasından sonra taşınmaz önce takas yolu ile İl Tüzel Kişiliğine, sonrada davalı kooperatife ve şahıslara intikal etmiştir. 1996 yılında 3194 sayılı İmar Kanunu gereğince yapılan uygulama sonunda yeni imar parselleri oluşmuş ve imar uygulaması kesinleşmiştir. 24.01.2002 tarihinde davacı tarafından 2510 sayılı Yasa gereğince adlarına oluşturulan 02.12.1952 tarih ve 14 numaralı tapu kaydının imar uygulaması sonucu oluşan 277 ada 1 ve 278 ada 1 sayılı parsellerin bir bölümünü kapsadığı gerekçesiyle dava açılmış ve yukarda özetlenen karar ittihaz olunmuştur. Mahkemece dava açıldıktan sonra davacı ve davalı tarafın dayandığı tapu kayıtları komşu parsel bilgileri getirtilip mahallinde yerel ve uzman bilirkişiler huzuru ile keşif icra edilmiş, kayıtların kapsamı doğru ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmiştir. Delillerin toplanmasından sonra yapılan değerlendirmede; davacı taraf isteğinin 3402 sayılı Yasa'nın 22/2. maddesi gereğince yapılan kadastro çalışması sonucu oluşan tapu kaydının iptaline yönelik olduğu, eski tarihli ve doğru temele dayanan tapuya değer verilmesi gerektiği düşüncesiyle karar verilmiştir. Taşınmazlarla ilgili olarak yapılan idari işlemler nedeniyle bu değerlendirmenin doğru olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Mahkemece de kabul edildiği üzere 3402 sayılı Yasa'nın 22/2. maddesi gereğince yapılan kadastro sonunda oluşan kadastro parseli imar uygulaması sonucu ifraz edilmiş ve yeni parseller oluşmuştur. İmar uygulaması idari bir işlemdir. İmar parsellerinin oluşumunu sağlayan idari kararın idari yargı yerine iptali sağlanmadan imar öncesi kadastral mülkiyet durumunun geri döndürülmesi mümkün değildir. İmar parsellerinin dayanağını teşkil eden idari kararın iptalinden sonra imar öncesi kadastral mülkiyet durumu geri döner. Bu nedenle öncelikle idari işlemin idari yargı yerinde iptalinin sağlanması konusunda davacılara süre verilip idari yargı yerinden alınacak karara göre değerlendirme yapılıp bu uyuşmazlığın bundan sonra sonuçlandırılması gerekir. Mahkemece bu hususun göz ardı edilerek yargılamaya devam edilmesi doğru değildir. Kabule göre de davalılar Medeni Kanunun 1023 maddesi gereğince tapu sicil kütüğündeki sicile güvenerek taşınmazı satın aldıklarını ve olayda iyi niyetli bulunduklarını ileri sürdüklerine göre davalıların gerçekte iyi niyetli olup olmadığı, tapuya güven ilkesinin olayda davalılar yararına uygulama yerinin bulunup bulunmadığının araştırılıp tartışılmaması da yasaya uygun bulunmamaktadır. Yukarıda izah edildiği ve Mahkemece de kabul edildiği üzere kadastro sonucu Hazine adına oluşan tapu kaydı çeşitli nedenlerle el değiştirmiştir. Kayıtta taşınmazın davalı olduğuna dair bir şerh olmadığı gibi intikaller sırasında usulüne uygun olarak açılmış bir davada bulunmamaktadır. Ayrıca, davacı tarafın ileri sürdüğü gibi olayda tapuya güven ilkesinin uygulamasını önleyecek çifte tapu durumu da söz konusu değildir. Zira davacıların dayandığı tapu kaydı ile kadastro ile oluşan ve davalı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının aynı kütükte kayıtlı olmaması 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/4. maddesinde ifade edildiği üzere davacıların tapusunun işleme tabi kayıt niteliğini kaybetmiş olmaları nedeniyle çifte tapu durumunun varlığından söz edilemez. Bu itibarla tapuya güven ilkesinin uygulama imkânının bulunup bulunmadığının araştırılıp tartışılması gerekir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilirken hu hususun düşünülmemesi de isabetli bulunmamaktadır. Temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün (BOZULMASINA), 15.11.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.