 |
T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
E:1999/5294
K:1999/5215
T : 23.12.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
GENEL KADASTRO'DAN ALINAN TAPU KAYDININ İPTALİ
DAVASI
KESİN HÜKÜM
MAHKEME HUZURUNDAKİ İKRAR
ÖZET : Taraflar arasında; genel kadastro ile oluşan tapunun iptali davasında; kadastron un kesinleşmesinden sonra davalıların miras bırakanı Fatma'nın beyanına dayanarak dava açmıştır. Bir başka anlatımla; davacıların istemi kadastrodan sonraki haklara dayanmaktadır.
Kesin hüküm ve mahkeme huzurundaki ikrar ise taraflar ve halefleri yönünden bağlayıcı olduğundan kesin delildir. Bu nedenle; tapu iptali davasının kabulüne karar verilmesi gerekir,
(3402 s. Kadastro K.m.12/3)
(1086 s. HUMK. m. 151, 237)
Taraflar arasında genel kadastro ile oluşan tapunun, tapu kaydına dayanarak açılan iptali davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 490 parsel sayılı 2600 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı nedeniyle Fatma adına tesbit edilmiş ve itirazsız kesinleşerek tapu oluşturulmuştur. Davacılar vekili taşınmazın müvekkillerinin kök murisi olan Ali oğlu İbrahim'e ait olduğuna, tapu kaydı incelendiğinde kütüğe 17.3.1976 tarih ve 972 yevmiye nosu ile bu yerin kök muris İbrahim'e ait olduğu kaydının düşüldüğü, davalıların annesi ve şu anda gerçek duruma aykırı olarak malik görünen Fatma'nın bu taşınmazla bir ilgisinin bulunmadığına, Fatma'nın tek başına yine Ali oğlu İbrahim'den kalan 489 nolu parselin sahibi bulunduğuna, tesbit tutanağı ile şu andaki tapu kaydının çeliştiğine dayanarak tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açılması nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Necla, Güner ve Gülser vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi gereğince tutanakların kesinleşmesinden itibaren kadastrodan önceki haklara dayalı olarak dava açılamaz. Mahkemece bu kurala dayanılarak hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; dava konusu olayda bu kuralın uygulama yeri bulunmamaktadır. Zira, davacılar kadastronun kesinleşmesinden sonra davalıların miras bırakanı Fatma'nın beyanına dayanarak dava açmışlardır. Bir başka anlatımla, davacıların istemi kadastrodan sonraki hakka dayanmaktadır. Kesin hüküm ve mahkeme huzurundaki ikrar taraflar ve halefleri yönünden bağlayıcıdır. Davalıların miras bırakanı Fatma tarafından Kadastro Mahkemesi'nin 1963/241 esas ve 1974/55 sayılı dosyasına vermiş olduğu 28.6.1974 tarihli müdahale dilekçesinde 489 sayılı parselin kendisine, kendi adına tesbit gören 490 sayılı parselin ise, davacıların miras bırakanına ait olduğunu, tesbitlerin yanlış yapıldığını ve tashihata muvafakat ettiğini belirtmiş, 12.7.1974 tarihli oturumda 490 sayılı parselin İbrahim'e ait olduğunu belirterek tutanağı imzalamış ve bu beyanı usulen belgelendirilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236. maddesi gereğince mahkeme huzurundaki ikrar kesin delildir. Bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 23.12.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.