 |
T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
E:1999/1483
K:1999/1508
T:30.4.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KETM-İ VERESENİN TAPU İPTALİ DAVASI
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ADİ ZAMANAŞIMI SURESİ
ÖZET:Tapu kaydının kadastro ile olunmaması halinde, hak düşürücü süre ve adi zamanaşımı hükümleri uygulanamayacağından, manevi evladın açtığı tapu iptali davasında mirasçılık belgesinin hasımlı olarak iptal ettirilmesi için dava açılması bakımından önel verilmeli ve bu dava sonucu bekletilmelidir.
(743 s. MK. m. 638, 932)
(3402 s. Kadastro K. m. 12)
(1086 s. HUMK. m. 237)
Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtayca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 170 ada 2 parsel sayılı 566, 19 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı nedeniyle Ayşe adına tesbit edilmiştir. Davacı, yasal süresi içinde miras payına dayanarak ve taşınmazın 3/4 payının adına tescili istemi ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine ve çekişmeli parselin davalılar adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın tapulu olup öncesinin Hafize'ye ait olduğu tartışmasızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı Feyzullah'ın miras bırakan Hafize'nin manevi evladı olup olmadığı ve taşınmazın tamamının Hafize'nin kocası Idris adına yazılmasının doğru bulunup bulunmadığı, bir başka anlatımla davacının ketm-i verese edilip edilmediği konusundadır. Dayanılan tapu kaydı kadastro ile oluşmadığına göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre ile Medeni Kanunun 638. maddesinin dava konusu olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Esasen Ayşe, İdris'in ikinci eşi olduğuna göre Medeni Kanunun 932. maddesi gereğince iyi niyetli olarak ta kabul edilmez. Öte yandan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237. maddesi uyarınca kesin hükümden bahsedilebilmesi için dava sebep ve konusu ile taraflarının aynı olması gerekir. Mahkemece hükme dayanak yapılan dava, ölünceye kadar bakma akdinin iptaline ilişkindir. Görülmekte olan dava ise kadastro tesbitine itiraz davası olup, her iki davanın sebepleri ve konusu farklıdır. Bu nedenle davada kesin hükmün varlığının kabulü de doğru değildir. Dosyada mevcut Osmaneli Nüfus Müdürlüğünün 23.6.1995 tarihli nüfus kayıt örneğinde davacı Feyzullah'ın İdris ve Hafize'nin evladı manevisi olduğu belirtilerek işlemin Osmaneli Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 26.11.1948 tarih 150/180 sayılı kararı ile 22.1.1949 tarih 11 numaralı noter senedine dayandığı şerhinin verildiği görülmektedir. Osmaneli Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1987/18 esas ve 1987/99 sayılı veraset dosyası içindeki nüfus kaydında ise davacı Feyzullah'ın sadece İdris'in manevi evladı olduğunun bildirildiği görülmüştür. 12.10.1984 tarih 62 numaralı tapu kaydının iktisap sütununda kayıt maliki Hafize'nin 21.5.1970 tarihinde öldüğü ve mirasını yalnız eşi İdris'e bıraktığı açıklanarak Osmaneli Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 27.12.1983 tarih 1983/95-111 ve aynı tarih 1983/91-110 sayılı mirasçılık belgeleri uyarınca tescil yapılmış olduğu belirtilmiştir. Yukarıda açıklanan nüfus kaydı örneği ile tapu kaydının oluşumuna ilişkin mirasçılık belgeleri açıkça çelişmektedir. Hal böyle olunca, davacıya İdris'in Hafize'nin tek mirasçısı olduğunu gösteren mirasçılık belgesini hasımlı olarak iptal ettirmek üzere olanak tanınmalı, davacı tarafından bu konuda verilecek önel içinde dava açılması halinde dava sonucu beklenmeli, mirasçılık belgesinin iptali halinde payları oranında tescile karar verilmesi gerektiği düşünülmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir. Temyiz itirazlarının bu nedenle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 30.4.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.