 |
T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
E. 1996/2728
K. 1996/3771
T. 17.9.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TEREKENİN İŞTİRAK HALİNDE MİRASÇILARA İNTİKALİ
KESİN HÜKÜM
ÇALIŞMA ALANINDA KAYIT VE BELGESİZ TAŞINMAZ EDİNMEK
KARAR ÖZETİ: Genel mahkemelerde dava konusu olan taşınmazlar hakkında, kadastro tutanağı düzenlenmekle mahkemenin görevi sona erdiğinden, dava dosyası ve tutanaklar birleştirildikten sonra gerekli ilanlar yaptırılmalıdır.
Tereke, iştirak halinde mülkiyet hükümlerine göre mirasçılara intikal etmişse, tüm mirasçıların davaya katılımları sağlanmaksızın verilen hükümler kesin hüküm oluşturamaz.
Taşınmaz, miras yoluyla intikal etmişse, gerek miras bırakan, gerek tüm mirasçılar yönünden, çalışma alanı içinde kayıt ve belgesiz olarak edinilebilecek taşınmazlar da araştırılmalı, bütün deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir.
(1086 s. HUMK. m. 237)
(3402 s. Kadastro K. m. 14, 20, 30)
Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 79 ada, 12 parsel sayılı 64750 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, Ağrı Asliye Hukuk Mahkemesinde 977/345 esas no ile davalı olması nedeniyle Hazine adına tesbitin Uygun olacağı kanaatini havi posta mütalaasıyla komisyona sunulmuş ve komisyonca 1.12.1980 tarihinde Hazine adına tesbit edilmiş, derdest dava nedeniyle malik hanesinin boş bırakılması cihetine gidilmemiştir. Perişan ve Ayşe'nin itirazları üzerine komisyonun 10.11.1982 günlü ek kararıyla taşınmazın müştereken Perişan ve Ayşe adlarına tesciline karar verilmiştir. Hazine, dava konusu taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinin 1974/189 esas, 1976/678 karar sayılı ilamıyla Aziz adına tesciline karar verilen 20 dönümlük kısmın miktar fazlası olduğu, lehlerine Aziz'e karşı kesin hüküm bulunduğu, ayrıca Asliye Hukuk Mahkemesinin 1977/345 esas, 980/540 karar sayılı ilamıyla da, Ayşe ve Perişan'ın bu yerde haklarının bulunmadığının saptandığını, bu nedenle komisyon kararının iptaliyle taşınmazın adlarına tescili için 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre Asliye Hukuk Mahkemesine dava açmıştır. Kadastro Mahkemesine aktarılan davanın yargılaması sırasında, Nevzat ve Hüseyin, babaları Aziz'den intikal eden hakka dayanarak davaya katılmışlar, bilahare davalılarla anlaşarak istemlerinden feragat etmişlerdir. Mahkemece, davalılar Ayşe ve Perişan'ın dava konusu taşınmazda bir zilyetlikleri bulunmadığı keşfen belirlenmiş olduğu gibi, aynı husus Asliye Hukuk Mahkemesinin 977/345 esas, 980/540 karar sayılı dosyasında da tesbit edilmiş olmakla (taşınmazın zilyedi olan Aziz ve ölümüyle de mirasçılarının bir davası bulunmadığından) Hazinenin davasının kabulüne, nizalı parselin Hazine adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Aziz mirasçıları, davalı Ahmet ve davalılar Ayşe ve Perişan tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu parsele ilişkin olarak Hazine tarafından Aziz aleyhine 24.6.1977 tarihinde tescil ve meni müdahale davası açıldığı, dava devam ederken mirasçılardan Ayşe ve Perişan'ın müdahalede bulundukları ve 14.12.1978 tarihinde taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlendiği belirlenmiştir. Genel mahkemelerde davaya konu olan taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmekle genel mahkemelerin görevi sona erer. Davaya konu olan taşınmazlar hakkında kadastro komisyonlarınca verilen kararların hiçbir hukuki geçerliliği yoktur. Bu durumda, parselin davalı olması nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesine açılan dava dosyası ile tutanakları birleştirildikten sonra, gerekli ilanlar yaptırılmalı ve tarafların davaya katılmaları sağlanmalıdır. Öte yandan; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237. maddesi gereğince kesin hükümden söz edilebilmesi için, davanın tarafları, konusu ve dava sebebinin aynı olması gerekir. iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olduğu durumlarda terekeye mümessil tayin edilmedikçe veya tüm mirasçıların katılmaları sağlanmadıkça kesin hükümden söz edilemez. Dava konusu taşınmazın öncesinin Mehmet'e ait olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Mehmet, 1970 yılında ölmüş olup, terekesi iştirak halinde mülkiyet şeklinde mirasçılara intikal etmiştir. Önceki davalarda Mehmet'in terekesinin paylaşıldığı araştırılmadığı gibi, tüm mirasçıların davaya katılmaları da sağlanmamıştır. Bu nedenle, Mehmet terekesi yönünden kesin hüküm oluştuğundan söz edilemez. Hal böyle olunca; tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanarak çekişmeli taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, taşınmaz üzerindeki zilyetliğin başlangıç tarihi ve sürdürülüş biçimi kesin olarak saptanmalı, Mehmet'in ölümünden sonra terekesinin paylaşılıp paylaşılmadığı üzerinde durulmalı, gerek miras bırakan Mehmet ve gerekse tüm mirasçıları yönünden çalışma alanı içinde kayıt ve belgesiz olarak iktisap edilen taşınmaz bulunup bulunmadığı araştırılarak tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 30/2. maddesi de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olduğundan, temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 17.9.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.