 |
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
Esas No : 1996/745
Karar No : 1996/2117
Tarih : 15.04.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : WATSON-Motar Temel C/O Temel Mühendislik A.Ş. ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü arasında çıkan anlaşmazlığın çözülmesi için seçilen Hakem Kurulu tarafından verilen 31.03.1995 tarihli kararın duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve dosya İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesi'nce 22.05.1995 tarih ve 1995/550 sayılı yazı ile gönderilmiş olmakla (...) gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : İstanbul kanalizasyon projesinin II. aşamasının geliştirilebilmesi işi için davalıyla 20.05.1986 tarihli danışmanlık sözleşmesi yapıldığı, fizibilite etütleri, plan proje hizmetleri ve kesin proje hizmetleriyle ihale dosyasının hazırlanması yanında, proje yönetimiyle inşaat kontrolluğu olmak üzere üç aşamalı işi davacının üstlendiği, ilk iki aşamasında ücretin götürü, son aşamasında ise "adam/ay" esası üzerinden kararlaştırıldığı, iş devam ederken 01.12.1987 günlü üç ayrı sözleşmeyle İstanbul'un muhtelif ilçeleri için ek danışmanlık işlerinin yapımının da davacıya verildiği, ancak ana sözleşmede yer alan üç aşamalı işlerden ilk ikisinin sonuçlandırılması, üçüncüye başlama safhasına gelindiğinde davalı Kurumca sözleşmenin nedensiz olarak feshedildiğinden bahisle;
Ara hakedişlerin geç ödenmesinden doğan faiz ve munzam zarar, sözleşme dışı yapılan işlerin bedeli, bu bedelin geç ödenmesinden doğan zarar, davalının kusurlu feshi sonucu uğranılan kar kaybı, fesihten önce yapılıp henüz hakedişe bağlanmamış işlerin bedeli ve buna dair KDV'nin tahsili istemiyle dava 26.08.1992 tarihinde tahkim yoluyla açılmış,
Sözleşmeyle kendilerine tanınan hakka dayanılarak akdi ilişkinin sona erdirildiği, yanlar arasında koşulsuz tasfiye protokolu düzenlenip imzalandığı, bu protokoldan önceki ödemelerin gecikmesinden ötürü doğan davacının faiz hakkının saklı tutulmadığı, munzam zarar istenemeyeceği, sözleşme dışı gösterilen işlerin sözleşmede yer alan işlerden ya da onların uzantısından olduğu, protokol uyarınca davacının alacağının ödendiği bildirilerek, davalı yanca davanın reddi istenilmiş,
Yapılan yargılama sonunda ve alınan bilirkişi raporuna dayanılarak tahkim süresi içerisinde davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair hakem heyetince verilen karar davalı yanca temyiz edilmiştir.
Sözleşmenin 6. maddesinde yer alan tahkim şartı yanında, 6.2.3, 6.2.4. maddelerinde de anlaşmazlıkların Türk Kanunları, sözleşme hükümleri, talimat ve yönetmeliklere göre giderileceği yanlarca kabul edilmiştir. Bununla hakemlerin uyacakları maddi hukuk belirlenmiş ve yetkileri sınırlandırılmıştır. Durum böyle olunca; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Bölümü'nün 28.01.1994 gün ve 1993/4 Esas, 1994/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca usul yanında, işin esasının da dairemizce incelenmesi gerekmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle yanlarca imzalanan 06.11.1989 günlü tasfiye protokolünün 2. maddesinde ödemelerin sözleşme koşullarına uygun biçimde yapılacağının kabul edilmiş olunması ve sözleşmenin 2.6.6. maddesinde yer verilen hükme göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2- İş sahibi Kurumca tek yanlı hazırlanan, ancak davacı yanca da serbest iradeyle benimsenip imzalanan sözleşmede ilişkinin sona erdirilmesinde İSKİ lehine hükümlere yer verilmiştir. Bunlardan 2.6.2. maddede hangi safhada olursa olsun 45 gün önceden ihbar kaydıyla Kurumun sözleşmeden dönebileceği, 1.1.2. maddede de işin ilk iki aşamasından sonra neden göstermeksizin ilişkiye İSKİ'ce son verilebileceğine dair olanlar başka türlü yorum getirmeyecek biçimde açıktır.
İlk iki bölümü tamamlanıp, üçüncü bölümüne başlama safhasına gelindiğinde 30.11.1988 günlü yazıyla iş durdurulmuş, 12.01.1989 gününde davacıya ulaşan yazıyla da sözleşme ilişkisine son verildiği davacıya duyurulmuş olduğuna göre, İSKİ kendisine tanınan fesih hakkını kullanırken zamanlama bakımından da sözleşmenin 1.1.2. maddesi hükmüne uygun davranmıştır. Kaldı ki, feshin ihbarını müteakip geçen dönemde, yapılan yapılmayan işlerin saptanması, hekedişlerden kalan alacakların ödenmesi gibi konularda karşılıklı yazışma ve görüşmeler yapılmış, varılan mutabakat sonunda itirazsız biçimde 06.11.1989 günlü tasfiye protokolü imzalanmıştır. Tasfiye protokolünü serbest iradesiyle imzalayan yüklenicinin, bundan öncesine dönüp fesih hakkı kullanılırken süreye uyulup uyulmadığı 2. ya da 1. maddeye dayanıldığı şeklindeki iddiaları artık dinlenemez. Neticesinde yanların birleşen iradesiyle tasfiyeye karar verildiğine göre sözleşme ilişkisine son verilmesinde kusurlu yanın araştırılmasına gerek kalmamıştır. Bundan böyle yanlar imzaladıkları tasfiye protokolünde kendilerine tanınmış hakları talep edebilip bundan öteye istemlerde bulunamazlar.
Sözleşme ve protokol hükümleriyle karşılıklı yazışmalardan ulaşılan bu sonuca rağmen, bilirkişi görüşüne bağlı kalarak aksine hüküm verilmesi doğru olamayacağından, fesihte davalının kusurlu olduğu iddiasına dayalı ve fesihten ötürü yapılamayan işler nedeniyle mahrum kalınan 500.953 İ.Sterlini ile 3.181.314.913 TL. kar kaybından doğan tazminat isteminin reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
3- Hükme esas alınan bilirkişi raporu teknik ağırlıklıdır. Görüşte oybirliği sağlanamamıştır. Çoğunluk görüşüyle buna karşı görüş arasında 1.956.138.988 TL. ile 208.834 İ. Sterlinlik fark vardır. Niteliği itibarıyla teknik donelere dayalı incelemede bu kadar farkın üzerinde durulması, yaratılan duraksamanın ortadan kaldırılması için zorunludur. Alınan ek raporda da görüşlerde direnildiğine göre HUMK'nun 284. maddesinin tanıdığı yetki kullanılarak yeni bir kurulda inceleme yaptırılıp rapor alınması suretiyle hükme varılması yerine mevcut raporla yetinilerek hükme varılması doğru bulunmamıştır.
4- Sözleşmenin 9.2. maddesiyle ücretlerin hakedişin ibrazından itibaren en geç 60 gün içinde ödenmesi kararlaştırılmış, bilirkişilerce de ödeme tarihleri buna göre saptanmıştır. Oysa 9.3. maddesiyle de düzeltilmesi kaydıyla yükleniciye iade edilen hakedişlerin düzeltilip ibraz ve onayından sonra 60 günlük sürenin başlayacağı hükmüne yer verilmiştir. Davalı tarafın dosyaya giren cevap ve itiraz dilekçelerinde bu hükme uygun hakedişlerin varlığından söz edildiğinden, bunların tesbitiyle buna göre faize tabi sürelerin saptanıp hesabı esas alınmaması sözleşmeye aykırı olmuştur.
5- Davada alacağa istenen faiz TL. için iskonto, İ. Sterlini içinse yüzde 10 oranındadır. İskonto faiz oranı reeskont faiz oranından yüksek olmakla istem 3095 sayılı yasanın 2/3. maddesine uygundur. Faize hak kazanılan tarihler itibarıyla T.C. Merkez Bankası'ndan değişen reeskont faiz oranlarının, resmi bankaların birinden de İ. Sterlinin yıllık faiz oranının sorulup öğrenilmesi ve bu oranlara göre faize hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olandır. Bilirkişi raporunda uygulama bu şekilde yapılmadığından ve 3095 sayılı yasanın 3. maddesine aykırı biçimde banka cari hesaplarına has usulle mürekkep faiz hesaplandığından bu rapora dayalı hüküm yasaya aykırıdır.
Öte yandan dava dilekçesinin sonuç bölümünün 1. bendinde yer alan istem, hakedişlerin geç ödenmesinden doğan faiz alacağıdır. Bu istemin kabulü halinde aslı faiz alacağından ibaret olduğu için buna dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi BK'nun 104/ilk fıkrasına uygun olur ise de, diğer kalemlerde isteme konu paranın dava tarihine değin hesap edilen faizine dava tarihinden itibaren yeniden faiz hükmedilmesi BK'nun 104/son maddesine uygun olmamıştır.
6- Munzam zarar geçmiş günler faizini aşan, bununla karşılanamayan zarardır (BK m. 105). Bu kuraldan hareketle davacının reeskont faiziyle karşılanamayan, bunu aşan zararını somut biçimde kanıtlaması istemin kabulü için zorunludur. Bu zorunluluğun yerine getirildiğini, diğer anlatımla faizi aşan zararın kanıtlandığını kabul hakem heyetine aittir. Bu konuda bilirkişiye düşen görev kuralına uygun hesapla zarar miktarını tesbitten ibarettir. Belirtmek gerekir ki; munzam zararın varlığı hususunda bunu ileri süren kişi ya da şirketin genelde iştigal sahası, kuruluş amacı, ticari faaliyet sahası gözden ırak tutulamaz. Olayda davaya konu ve benzeri işlerle iştigal için kurulmuş davacı şirketin menkul değerlerle uğraşan bir şirketmişcesine hakedişlerini hazine bonosuna çevireceği, bundan elde edeceği faiz gelirini de zincirleme aynı biçimde değerlendireceği varsayılarak, munzam zararın varlığını kabul eden ve kendisine has hesap biçimiyle sonuca giden bilirkişi görüşüne doğrudan bağlı kalınarak reddi gereken munzam zarar isteminin kabulüne hükmedilmesi de doğru ve süregelen uygulamaya uygun olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda (2.), (3.), (4.), (5.) ve (6.) bentlerde yazılı nedenlerle hükmün davalı İdare yararına BOZULMASINA. (15.04.1996)