 |
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1989/3877
K: 1989/4221
T: 13.10.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı Ergin Hüseyin T. İle davalılar 1-Berkan P. 2-M. Yalçın Ç. arasında çıkan davadan dolayı İznik Asliye Hukuk Hakimliğince verilen hükmü bozan Dairemizin 22.6.1989 gün ve 1989/243-3008 sayılı ilamı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş olmakla gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı arsa sahibi olup kat karşılığında inşaat yapılmak üzere davalılar ile aralarında noter önünde düzenleme şeklinde yapılmış 3.11.1986 tarihli bir sözleşme kurulmuştur. Davacı vekili, inşaatın sözleşmede öngörülen teslim süresinin çoktan geçmiş olmasına rağmen davalıların henüz inşaata başlamadıklarını ileri sürerek sözleşme ile birlikte kendilerine verilmiş olan tapunun iptalini dava etmiştir.
Davalılar vekili, sözleşmede öngörülen satış bedelinin davacıya ödenmiş olduğunu, gerçekten 30.7.1987 tarihinde davacıya teslim edilmesi gereken bir adet daireyi imar durumunun değiştirilmesi için müracaatta bulunduklarından ikmal ve teslim edilmediğini, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalıların temerrüde düştükleri kabul edilerek sözleşmenin ve tapunun iptaline karar verilmiş, hüküm Dairemizce bozulmuştur.
Davacı süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1 - Yukarıda özetlenen duruma göre dava sözleşmenin geriye etkili şekilde feshi ile, bu sözleşmenin kurulduğu tarihte davalılara ferağ edilen taşınmaza ait tapunun iptaline ilişkindir. Her ne kadar Dairemiz bozma kararında "kaldı ki, davacı davasında sadece taşınmazla ilgili kaydın iptali ile kendi adına tescilini istemiş ve sözleşmeyi ayakta tutmuştur" denilmekte ise de bu görüş yanılgıdan ibarettir. Çünkü, davacı vekili 8.7.1987 tarihli duruşmada ve 21.1.1988 tarihli dilekçesinde iddiasını tavzih ederek istemlerinin hem sözleşmenin hem de tapunun iptali şeklinde olduğunu açıklamış bulunmaktadır. Böyle olmasa dahi, tapunun tümünün iptali demek, sözleşme kurulmadan önceki duruma dönmek olduğuna, yani verdiğini geri almak şeklinde istem bulunduğuna göre, bunun kapsamında sözleşmenin geriye etkili olarak feshinin amaçlandığı açıktır.
2 - Taraflar arasındaki 3.11.1986 tarihli sözleşmenin 1. maddesinde davacıya ait arsanın 4.000.000 TL. bedelle davalılara satıldığı, 2. maddede ise, bu satış bedelinin nakden tahsil edilmeyeceği, yüklenicinin buna karşılık taşınmaz üzerinde yapacağı 60.70 m2 civarındaki dairelerden 4 adedini arsa sahibine vereceği kararlaştırılmıştır. Görülüyor ki, davalılar vekilinin ileri sürdüğü gibi taraflar arasında gerçek anlamda bir arsa satışı mevcut olmayıp arsanın 4 adet bağımsız bölüm karşılığında davalılara devir ve ferağının yapıldığı açıktır. Nitekim 3.11.1986 tarihli ek sözleşme altındaki imzalı meşruhatta da satış vaadi sözleşmesinin 2. maddesinde sözü edilen ve taban alanı 60-70 m2 civarında olan bağımsız bölümlerin "müstakil veya bitişik nizam villa tipi daire" olduğu özellikle belirtilmiştir. O halde davalı vekilinin aksine savunmasının maddi ve hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
3 - Davacıya yapıldığı iddia edilen 4.500.000 TL. ödeme tutarına gelince; davalılar vekilinin 10.9.1987 tarihli dilekçesine bağlı olarak sunulan ibranamede açıklandığı üzere, bu miktar paranın arsa üzerinde bulunan 90 m2 'lik yığma bina karşılığında alındığı kabul edildiğinden akdin geriye dönük feshi durumunda davalılara iadesi gerekeceği kuşkusuzdur.
4 - Re'sen düzenleme şeklinde yapılan 3.11.1986 tarihli "satış vaadi ve inşaat sözleşmesi"nin 4. maddesinde aynen "Müteahhit bu dairelerden bir adedini 30 Temmuz 1987 tarihinde, diğer iki adetini 1988 senesi içinde teslim edecektir" hükmü yazılıdır. Gerek 27.4.1988 tarihinde mahallinde yapılan keşfe ait tutanakta gerek 4.5.1988 tarihli bilirkişi kurulu raporunda tevhit işlemi mevcut olmadığı gibi henüz inşaata başlanmadığı tespit edilmiştir. Karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmenin aynen uygulanması ve tarafların sözleşmeye bağlı kalmaları asıldır. (Borçlar Kanunu 96 ve 98. maddeleri)
Somut olayda davacı, dava konusu parselin tapusunu davalılar adına ferağ ve yerini teslim etmekle kendisine düşen yükümlerin tümünü yerine getirmiş olmasına karşın, davalı yükleniciler öncelikle teslimi gereken bir adet villa tipi daireyi davalılar vekilinin 18.10.1988 tarihli dilekçesinde açıkça kabul edildiği üzere teslim tarihinden bir seneyi aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen henüz inşaatına bile başlamadıkları sabittir. Bu durumda davalıların borçlarını ifade temerrüde düşmüş olduklarından davacı iş sahibinin Borçlar Kanununun 106. maddesinde düzenlenen seçimlik haklardan akdin feshi doğrultusunda iradesini kullanmış olması yasaldır. O kadar ki, akdin ilk aşamadaki ifa tarihi 30.7.1987 olarak saptanmış olduğundan, Borçlar Kanununun 107. maddesi hükmü gereğince davalıya yüklenicilere mehil tanımak gerekmediği gibi, böyle bir sürenin yararı da olmayacaktır.
Bundan başka, sözleşmenin kurulduğu ve davanın açıldığı tarihte davaya konu arsa üzerinde taraflarca kararlaştırılan inşaatın yapılmasına imar mevzuatı bakımından bir engel olmadığı ortadadır. Davalıların mevzii imar palanını değiştirmeye yönelik müracaatları, davacıyı hiç bir şekilde bağlamaz ve sözleşmenin aynen uygulanmasına engel teşkil etmez.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 22.6.1989 tarih ve 243/3008 sayılı kararı kaldırılarak usul ve yasaya uygun olan mahkeme kararının ONANMASINA, 13.10.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.