Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1989/244
K: 1989/1477
T: 27.03.1989

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Polatlı İcra Tetkik Mercii Hakimliğince görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 6.12.1988 tarih ve 66-198 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
 
KARAR : Davacı vekilinin faturaya dayanarak satın aldığı 1977 model Caterpiller aletli kepçenin davalı alacaklı tarafından öncden hacizli olduğunu bildirerek muhafaza altına alındığını, oysa kepçenin kendisine ait bulunduğunu ileri sürmek suretiyle işbu istihkak davasını açmıştır. Davalı alacaklı vekili, yetki itirazında bulunmuştur.
Merci Hakimliği, Beyoğlu 1. İcra Müdürlüğünün 987/4230 sayılı dosyası ile takip yapıldığı, talimat üzerine Üsküdar 2. İcra Müdürlüğünün 987/1446 talimat sayılı dosyasında davaya konu edilen kepçeye haciz konulduğu, sonradan Polatlı İcra Müdürlüğünce kepçenin muhafaza altına alındığı belirtilerek Beyoğlu veya Üsküdar İcra (Tetkik) Mercii Hakimliklerinin davaya bakmaya yetkili oldukları gerekçesi ile davanın yetki yönünden reddine karar vermiştir.
Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere uyuşmazlık, mahcuz eşyanın bulunduğu yerde istihkak davası açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır. Çünkü davacı üçüncü şahıs sıfatıyla mahcuzun bulunduğu yerde istihkak davası açmıştır. Olayda uygulanması gereken H.U.M.Kanun 512/1 maddesinde aynen "üçüncü şahıs mahcuz veya merhun eşyanın kendisinin olduğu veya bunların kendisine rehin edildiği hakkındaki davasının eşyanın bulunduğu veyahut haczin vazolunduğu mahal mahkemesinde ikame edebilir." hükmüne yer verilmiştir. Uygulama açısından madde hükmünün şu sonuçları içerdiği anlaşılmaktadır.
1) H.U.M.K.'nun 512. maddesinde sözü edilen "mahal mahkemesi" 538 sayılı Kanunla değiştirilen İcra ve İflas Kanununun 97/6 madde hükmü gereğince "İcra Tetkik Mercii" olduğu, haciz deyiminin de icrai haciz ve geçerliliğini koruması koşulu ile ihtiyati hacizleri içerdiği kuşkusuzdur. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2.3.1984 tarih ve E. 983/4019, K. 664 sayılı kararı)
2) Maddede sözü edilen rehin veya mülkiyet hakkı, istihkak davasının konusu bakımından sınırlı olmayıp birer örnek olmak için gösterilmiştir. (İ.İ.K. 96. madde)
3) Maddenin bu fıkrasında yera alan "eşyanın bulunduğu veyahut haczin vazolunduğu mahal" icra mercii H.U.M.Kanun 9. maddesinde düzenlenen genel yetki kuralına bir ayrıcalık (istisna) teşkil eder. Bilindiği gibi İ.İ.Kanun 50. madde hükmü gereğince usulün yetkiye ilişkin hükümleri yollama suretiyle takip hukukunda da uygulanır. Bu ilkelerden hareket ile icra hukukundan kaynaklanan istihkak davalarının aşağıda gösterilen yerlerle açılabileceği sonucu ortaya çıkar:
a) Herşeyden önce istihkak davası diğer kanunlarda öngörülen ayrıcalıklar dışında Anayasa'nın teminatı altında olan davalı taraf doğal (tabii) hakimi önünde açılabilir. Usulün 512. maddesi bunun aksine bir hükmü içermemektedir. O halde, kanunda ayrıca belertilmiş olmadıkça kural olarak istihkak davası, hakkında dava açılan kişinin veya kişilerin ikametgahları mahkemesinde açılması mümkündür. Bu genel kuralın ayrıcalıkları (İstisnaları) arasında taşınmazlara ilişkin istihkak davası (H.U.M.Kanun 13. madde) ile iflastak istihkak davası (İ.İ.K. 228. madde) gösterilebilir.
b) Hacze bağlı istihkak davasının takibin yapıldığı yer tetkik mrciinde açılabileceği hususunda bir duraksama yoktur. Buradaki tetkik mercii, haciz talimatını gönderen icra müdürünün bağlı olduğu tetkik merciidir. Örneğin, somut olayda takip Beyoğlu İcra Müdürlüğünde açıldığından, istihkak davası bu yer İcra Tetkik Merciinde açılabilir.
c) Haczin ya da istihkak iddiasının kaldırılmasına ilişkin istihkak davası, haczi uygulayan icra dairesinin bağlı bulunduğu İcra Tetkik Merciinde de açılması olanaklıdır. H.U.M.Kanun 512. maddesinin ilk fıkrasında "Haczin vazolunduğu mahal" deyiminden bu husus açıkça anlaşılmaktadır.
d) Bu dava yalnız üçüncü kişilere ait olmak üzere aynı zamanda "eşyanın bulunduğu" yer İcra Tetkik Merciinde de açılabilmektedir. Gerçekten H.U.M.Kanun 512. maddesinde açıkça "eşyanın bulunduğu veyahut haczin vazolunduğu mahal" sözcükleri ayrı ayrı kullanılmak suretiyle haczin uygulandığı yer ile eşyanın bulunduğu yerin ayrı yerler olabileceği kabul edilmiştir. Yasa koyucunun faydasız, boş (abes) işlerle uğraştığı söylenemeyeceğine göre, bu iki ayrı yeri özellikle belirtmesinde bir amacın varlığı kabul edilmelidir. Görüldüğü gibi maddenin anılan fıkrasında "haczin vazolunduğu mahal" sözcükleri kullanıldıktan sonra içiçe gelmeyecek şekilde "veyahut" sözcüğü ile birbirinden ayrılmak suretiyle eşyanın bulunduğu yerden ayrıca söz edilmiştir. Yasa koyucunun amacı başka türlü olsaydı mehat Nöşatel Kanununda olduğu gibi "icra takibinin yapıldığı yer" sözcüklerini kullanmakla yetinebilirdi. Oysaki böyle yapılmamış, her iki yer birbirinden ayrılacak şekilde ve özellikle vurgulanmıştır. Dairemizin çoğunluğu mehaz kanundaki (for de la poursuite) deyeminin yanlış tercüme edildiğinden ve bazı yorumlardan gidilmek suretiyle eşyanın bulunduğu yerde dava açılamayacağına ilişkin görüşlere
H.U.M.Kanun 512/1. maddesinde yer alan bu açık hükümler yanında, maddenin bu yolda uygulanmasının amaca uygun düşeceği kabul edilmelidir. Gerçekten, somut olayda olduğu gibi, eşyanın bulunduğu durumda mahcuzun bulunduğu yerda kanıtların mevcut olduğu düşünülürse, bunların gerek mercii hakimliği önüne götürülmesindeki kolaylık gerek mahcuz eşya üzerinde keşif yapılmak, hakimin mahcuz eşyayı bizzat görüp buna dair hukuki ve genel bilgisini pekiştirmek, maddi olguya nüfuz etmek gibi uyuşmazlığı çabuklukla çözümleyecek olanakları elde etmesi bakımından davanın bu yerdeki merciide açılmasının hem yararlı hem de dava ekonomisine ve takip hukukunun amacına uygun düşeceği ortadadır.
4) Yukarıda 3/d bendinde belirtilen kolaylıklar özellikle üçüncü şahsın açacağı istihkak davaları için tanınmıştır. Çünkü alacaklının bu davayı hangi merciide açması gerektiği İ.İ.K. 50. maddede gösterilmiştir. Böylece üçüncü şahıs bakımından istihkak davasının açılacağı yerlere ilişkin seçimlik hak, eşyanın bulunduğu yerdeki icra tetkik mercii katılmak suretiyle genişletilmiş olmaktadır. Yasa koyucu böylece durup dururken malı haczedilen kişinin alacaklının takibi başlattığı yere veya haciz uyguladığı mahalle gitmesini önlemek istediği açıktır. Diğer bir deyimle üçüncü kişi yukarıda işaret edilen yerlerden birinde dava açabileceği konusunda seçimlik hakkı bulunduğu kabul edilmek gerekir.
 
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle mercii hakimliğinin yetkisizliğe ilişkin kararının BOZULMASINA, 27.3.1989 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
İcra ve İflas Kanunu'nun 97. maddesinde sözü edilen ve üçüncü kişiler tarafından açılacak olan istihkaak davalarında, yetkili tetkik merrciini, İcra ve İflas Kanununun 50. maddesinin göndermesi ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 512. maddesinin 1. fıkrası belirlemektedir.
Söz konusu fıkradaki "eşyanın bulunduğu" deyiminden haczin yapıldığı ve "haczin vazolunduğu" deyiminden de takibin yapıldığı haczi koyduran icra daireleri anlaşılmaktadır.
Bugüne kadar yapılan uygulamalar da bu yolda olduğu gibi öğretinin görüşü de bu doğrultudadır.
Nitekim, Prof. Dr. Baki Kuru 1979 senesinde basılan "Hukuk Muhakemeleri Usulü" isimli kitabının 342. sayfasının 11. paragrafındaki "Haciz ve İflastaki İstihkak Davalarında Yetki" başlıklı açıklamasında aynen "Hacizde istihkak davası (İİK m. 96-99), hacizli malın bulunduğu veya haczin konulduğu yerde (icra tetkik merciinde, İİK m. 97, 99) açılabilir (HUMK M. 512, I). Buna göre:
Haciz icra takibinin yapıldığı icra dairesi tarafından (icra takibinin yapıldığı yerde) konulmuş ise, istihkak davası da orada açılır.
Haczeedilen mal icra takibinin yapıldığı yerden başka bir yerde olduğu için, mal istinabe yolu ile başka bir (malın bulunduğu yer) icra dairesi tarafındann konulmuş (İİK m. 79, II) ise, istihkak davası nerede açılacaktır? Bu soruya HUMK m. 512, I cevap vermekte ise de, bu hükümde bir tercüme yanlışlığı olduğu için, konuyu ikiye ayırarak incelemek gerekir:
İstihkak davası hacizli malın (yani istinabe olunan icra dairesinin) bulunduğu yerde açılabilir; çünkü, bu husus m. 512, I'de açıkça yazılıdır. Uygulama da bu şekildedir.
Acaba hacizli mal başka yerde bulunduğu için o yer icra dairesi tarafından (istinabe yolu ile) haczedildiği halde, icra takibinin yapıldığı yerde istihkak davası açılabilir mi? HUMK m. 512, I'de bu hususta bir açıklık yoktur. HUMK m. 512, I'de "eşyanın bulunduğu veyahut haczin vazolunduğu mahal" derken sanki iki ayrı yerde istihkak davası açılabileceği düzenlenmek istenmiştir. Fakat bu sanı doğru değildir. Çünkü malın bulunduğu yer ile haczin konulduğu yer aynıdır (İİK m. 79, II). Bunun nedeni, kaynak Nöşatel Kanununun 463. maddesindeki "icra takibinin apıldığı yer (for de la poursuite)" deyiminin, bizim 512. maddeye "haczin vazolunduğu mahal" şeklinde tercüme edilmiş olmasıdır.
HUMK  m. 512, I hükmünün, kaynak Nöşatel Kanunundaki gibi anlaşılması gerekir: Bu nedenle, m.  512, I'deki "haczin vazolunduğu mahal" deyimini, icra takibinin yapıldığı (haczi koyduran) icra dairesinin bulunduğu yer şeklinde anlamak ve mal başka yerde (istinabe yolu ile) haczedilmiş olsa bile, icra takibinin yapıldığı yerde de istihkak davası açılabileceğini kabul etmek gerektiği kanısındayım".
Senai Olgaç da 1974 senesinde basılan "İçtihatlarla Tatbikatımızda İcra ve İflas Kanunu" isimli kitabının 807. sayfasının 31. paragrafında aynen "HUMK'nun 512. maddesinde; "Eşyanın bulunduğu mahal" deyimi ile istinabe olunan icra dairesi, "haczin vazolunduğu mahal" ile haczi icra dairesi ifade edilmiştir". demek suretiyle görüşümüzün doğruluğunu vurgulamışlardır.
Olayımızda, davaya konu 1977 model Caterpillar marka kepçe hakkında Beyoğlu 1. İcra Memurluğunun 1987/4230 esasında kayıtlı dosya ile takip yapılarak, 4.11.1987 tarihinde haczine karar verilmiş ve söz konusu kepçenin Üsküdar'da bulunması nedeniyle fiili haciz apılmak üzere talimat yazılmış ve kepçe bu yer 2. İcra Memurluğunun 1987/1446 talimat sayılı dosyası ile aynı gün haciz olunmuş ve davalı borçluya da yediemin olarak teslim edilmiştir.
Sonradan her nasılsa kepçe Polatlı'da oturan davacı üçüncü kişiye satılmış ve takibin yapıldığı Beyoğlu 1. İcra Memurluğunun istemi üzerine, Polatlı 1. İcra Memurluğunun 1988/122 talimat sayılı dosyası ile 31.3.1988 tarihinde muhafaza altına alınarak, davacı üçüncü kişiye yediemin olarak teslim olunmuştur.
Yetkinin, kesin nitelikte olması ve değişken olmaması gerekmektedir. Çoğunluğun görüşü kabul edildiği takdirde yetkinin kesinliğinden ve değişmez olmasından söz edilemez. Devamlı değişme durumunda olan yetki, tarafları şaşırtacağı gibi, acele olarak görülmesi gereken bu davaların gecikmesine de neden olacaktır. Böylece, dava ekonomisine, kanun koyucunun ve takip hukukunun amacına da aykırı düşecektir.
İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümlerine göre, esas işlemlerin yapılmış olduğu icra memurluklarının bağlı bulunduğu merci hakimliklerinin HUMK 512. maddesi hükmü gereğince oluşmuş bulunan yetkileri dışına çıkılarak, tali nitekilte olup hiç bir sonuç doğurmayan muhafaza işlemini yapmış bulunan icra memurluğunun bağlı olduğu tetkik merciinin de yetkili görülmesi doğru değildir. Bu durumda, çoğunluk görüşünde açıklandığı üzere kanun koyucunun öncelikle üçüncü kişilerin haklılığını kabulle bunlara kolaylık sağladığı, bütün kanıtların sadece eşyanın bulunduğu yerde olduğu, uyuşmazlığın çözümlenmesinin çabuklaşacağı, dava ekonomisi ve takip hukuku amacına uygun düşeceği savları geçersizdir. Burada bazı örnekler vermek suretiyle somut olarak görüşümüzün doğruluğunu kanıtlayacağım. Örneğin, dava konusu kepçe, Polatlı 1. İcra Memurluğunca yediemin olarak teslim edilen davacı üçüncü kişi tarafından olayımızda olduğu gibi başka bir kişiye satılsa veya bu kişiden çalınsa veya her hangi bir nedenle kepçe başka bir yere gitmiş olsa ve  bu yerlerde de muhafaza altına alınsa durum ne olacaktır?
Ayrıca bu kepçe ile birlikte davalı borçlunun başkaca menkul mallarının da haciz edildiğini düşünelim. Kepçe Polatlı'da, diğer mallar Üsküdar'da, bu durumda üçüncü kişi iki yerde mi dava açacaktır.
Bu örnekleri daha da çoğaltmak olanağı bulunmaktadır.
Böylece, çoğunluk görüşünde ileri sürülen uygulamanın, davacı üçüncü kişinin işini kolaşlaştıracağı, işi çabuklaştıracağı, dava ekonomisini sağlayacağı, kanıtlaarın daha kolay toplanacağı ve değerlendirileceği, yasa koyucu ve takip hukukunun amacına daha uygun düşeceği savları boşlukta kalmaktadır.
Yukarıdanberi açıklamış olduğum nedenlerle Polatlı İcra Tetkik Mercii Hakimliğinin doğru bulduğum yetkisizlik kararının onanması gerekirken, bir takım varsayımlaara dayalı olarak yazılı şekilde bozulması, düşüncesi ve kararına karşıyım.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini