 |
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1988/4114
K: 1989/4040
T: 05.10.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Bursa Asliye 2. Hukuk Hakimliğince görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına; özellikle davacı, esasen geçersiz olan taşınmaz satışı nedeniyle alacağını satıcı ve yüklenici olan Mustafa A.'den hükmen tahsil etmiş olup B.K. 167. maddesi hükmü gereğince artık aleyhlerine temlik yapılan arsa sahiplerinden ödetme isteminde bulunamayacağına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA 5.10.1989 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Olayda, davalı durumunda bulunan yüklenici Mustafa A. ile iş sahibi durumunda olan arsa sahipleri Halil T. ve arkadaşları arasında düzenleme biçiminde arsa payı karşılığı bağımsız bölüm yapma sözleşmesi yapılmıştır. Bu sözleşmeye göre, taraflara bırakılacak bağımsız bölümler ayrı ayrı belirlenmiştir. Yüklenici Mustafa A. sözleşme ile kendisine bırakılan bağımsız bölümlerden dava konusu daireye davacıya haricen düzenlenen bir sözleşme ile satmıştır.
Ne var ki, yüklenici sözleşmedeki koşullara uygun biçimde işi tamalayamamış ve yarıda bırakmıştır. Bunun üzerine davalı arsa sahipleri eser sözleşmesini hükmen feshetmişlerdir.
Davacı iddiasında, yüklenicinin davalı arsa sahiplerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerinde, inşaat yaptığını, ancak bunun tamamlayamamış olmasına karşın, arsa sahiplerinin malvarlığında değer artışı meydana getirdiğini, hatta açık olmasa bile, bu artışın müteahhide ödediği para ile de yapıldığını, böylece arsanın tamamlayıcı bir parçası olan inşaatın varlığı ile arsa sahiplerinin malvarlığında nedensiz bir zenginleşme meydana geldiğini belirterek yükleniciye ödediği alacağını ve sözleşme nedeniyle uğradığı zararının tazminini istemiştir. Yerel mahkemece bu istem arsa sahipleri yönünden kabul edilmiş ve bu sonuç dairece de uygun görülmüştür. Bu sonucun doğru olmadığı kanısındayız. Şöyle ki:
Maddi olay gözönünde tutulduğunda, yüklenici kendi hakkını B.K. 162 ve devamı maddeleri uyarınca davacıya devretmiştir. Yüklenici işi bitirseydi, davacının arsa sahiplerine karşı açacağı dava kabul edilecekti. Bu kabulle arsa sahipleri sözleşme ile yükümlülüklerinin tamamını, olayda bir dairenin mülkiyetini davacıya temlik edeceklerdi. Çünkü söz konusu daire yükleniciye ait olacaktı. Yüklenici ise bunu davacımıza temlik etmiştir. Bu olayda ise, iş yarıda kalmış, artık yükleniciye daire verilmesi olanaksız hale gelmiş, ancak işin yarıda kalması nedeniyle yüklenicinin az da olsa bir talep hakkı doğmuştur. Bu hakkı 25.1.1984 gün ve E. 1983/3, K. 1984/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı ile de kabul edilmiştir. Bu hakkın (alacağın) miktarını saptamak mahkemeye ait olup eldeki dava ile belirlenecektir. Sözü edilen eser sözleşmesi uyarınca yüklenici iş yapmıştır. Yapılan iş sonunda davalı arsa sahiplerinin malvarlığında bir artış meydana gelmiştir. Bu artış haklı bir nedeni olmayan yani nedensiz bir zenginleşmedir. Arsa sahiplerinin malvarlığında nedensiz olarak artan değeri yüklenici isteyebilecektir. Ne var ki yüklenici bu talep hakkını B.K. 162 ve devamı maddeleri uyarınca davacıya devretmiştir. Davacı da bu devralma hakkına dayanarak eldeki davayı açmıştır.
Ayrıca, bu tür olaylarda inşaat arsa sahiplerinin mülkiyetinde bulunduğundan ve emvcut inşaat nedeniyle malvarlıklarında değer artışı olduğundan, yine genellikle ekonomik bakımdan da daha güçlü bulunduklarından, belki de davalı arsa sahiplerine de güvenerek daire alan daha zayıf kimseler korunmalıdır. Olayda, yüklenici bulanamamıştır. Verilen hüküm sonuçsuz kalacaktır. Kalmasa bile, yüklenici nasıl olsa arsa sahibine karşı sebepsiz zenginleşmeden dolayı dava açacaktır. Dava ekonomisi bakımından, yüklenicinin hakkını devir alan davacının açmasında bir usulsüzlük yoktur. Sözleşmenin nisbiliği ilkesi uyarınca, arsa sahiplerinin yüklenici ile davacı arasındaki sözleşmede taraf olmadıkları belirtilerek davanın reddi doğru değildir. Burada olayın özelliği itibariyle sözleşmenin nisbiliği ilkesinden hareketle sonuca gitmek doğru görülmemektedir.
Benzer bir olayda Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 3.11.1987 gün ve 1987/5519-7791 sayılı bir kararında işin yüklenici tarafından yarıda bırakılmış olması nedeniyle, tescile ilişkin istemi reddedilip "bedel hususundaki isteği hakkında bir karar verilmesi" gerektiği sonucuna varılmıştır. Bize göre de doğrusu budur.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin çoğunluğun düşüncesine katılamadığımdan, kararın bozulması gerektiği kanısındayım.