 |
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1988/3466
K: 1989/2141
T: 27.04.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davanın, (Ankara 14. Asliye Hukuk Hakimliği)nce görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 30.5.1988 tarih ve 91-335 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı Mehmet'in yükleniminde bulunan Diyarbakır 230 daireli inşaat işi kesin hesabını faizinden 29.574.963 TL., Etimesgut inşaatı işi kesin hesabı faizinden 12.936.747 lira ki, toplam 42.511.710 TL. borçlu bulunduğunu, bunun tahsili için yapılan girişimler sonunda davalının 21.4.1987 tarihli dilekçe ile borcunu 25.7.1987'de ödemeyi, ödemediği takdirde reeskont faizi ile birlikte ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, diğer davalının da taahhütnamede borca müteselsil kefil olduğunu borcun zamanında ödenmediğini ileri sürerek 42.511.710 liranın reeskont faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Mehmet vekili cevabında, asıl borcun faizden oluştuğunu bu nedenle faize faiz yürütülemiyeceğini savunmuştur. Diğer davalı cevap vermemiştir.
Mahkemece, davalı Mehmet'in de kabulü ve taahhütname uyarınca 42.511.710 liranın her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, asıl alacak faizden meydana geldiğinden Borçlar Kanununun 104/3. maddesi uyarınca davacının faiz talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada mevcut 6.4.1987 gün ve 22/2-1189 sayılı davacı Bakanlık yazısı üzerine davalı Mehmet 21.4.1987 tarihli cevabında aynen 42.511.710 TL. borcunun tamamını 25.8.1987 günü saymanlığa yatırmayı beyan ve taahhüt ediyorum demek suretiyle borcunu kabul etmiş ve borç anapara haline dönüşmüştür. Davalının bu ödeme teklifi Bakanlığın talebi üzerine Ankara 21. Noterliğinin 27.5.1987 gün ve 16219 nolu taahhütnamesine bağlanmış diğer davalı Cahit'de bu taahhütnameyi mütesilsil borçlu ollarak imzalamıştır. Aynı taahhütnamede borcun ödenmesinde temerrüde düşülmesi halinde reeskont haddinde temerrüt faizi alınması da öngörülmüştür.
Borçlar Kanununun 104. maddesinde faiz alacağının tediyesinden temerrüt eden borçlunun bunlar için geçmiş günler faizini ancakk icraya veya mahkemeye müracaat gününden itibaren tediyeye mecbur olduğu bunun aksine dair olan her şartın cezai şart hakkındaki hükümlere tevfikan takdir olunacağı geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebiyle faiz yürütülmeyeceği belirtilmiştir.
Geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebiyle faiz yürütülmeyeceği esası Dairemizce de kabul edilmektedir. Ne varki dava konusu edilen alacak davalıların kabul beyanları ve ödeme gününün belirlenmesi ile bir anapara kapital alacağına dönüşmüş ve aynı taahhütnamede davalılar temerrüt faizinin dahi reeskont haddi oranında ödeneceğini kabul etmişlerdir. Borçlar Kanununun 104/1. maddesi mucibince kapital alacağına icra veya mahkemeye başvurma gününden itibaren temerrüt faizi yürütülmesi mümkün bulunmaktadır.
Türk Ticaret Kanununun 1473. maddesi ile 22 Mart 1303 tarihli Murabaha Nizamnamesinin ticari işlere ait olan hükümleri, 4.12.1984 gün ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 5. maddesiyle de 1303 tarihli Murabaha Nizamnamesi'nin tümü yürürlükten kaldırılmıştır.
Davaya konu edilen iş inşaatla ilgili olup Türk Ticaret Kanununun 12/3. maddesi hükmü gereğince inşaat işi ticari işletme niteliğindedir. Aynı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca her iki taraf için de ticari iş mahiyetindedir. Bu tür alacaklarda temerrüt faizinin iskonto haddi oranında istenebileceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.12.1986 gün 1985/11-383 E. ve 1986/1099 sayılı kararıyla da kabul edilmiştir. 3095 sayılı Kanunda da faiz nispetinin serbestçe tayin olunacağı ilkesi getirilmiştir.
Günümüzdeki enflasyon oranı bankaların uyguladıkları faizin nispeti bir yerde adi işlerle ticari işlere uygulanan faiz oranlarını da eşit hale getirmiş bulunmaktadır. Bugün tacir olmayan bir kişi bile mevcut parasını bankaya yatırarak ve işleyen faizi anaparaya ekleyerek tekrar işletmekte ve parasını en faydalı biçimde kullanmaya özen göstermektedir. Bu nedenle davacının davalılarla yaptıkları bir nevi sözleşme ile mevcut faizin miktarını tespit ederek belli bir vadeye bağlamaları ve vadesinde ödenmediği takdirde yeniden temerrüt faizi uygulanacağını kabul etmeleri bugünkü ticari hayat şartlarında Borçlar Kanununun 104/f-son maddesine aykırı kabul edilemez. Zira alacak faiz niteliğinden çıkıp anapara haline dönüşmüştür. İşte bu nedenledir ki artık asıl alacağa faiz alacağıdır denilemez. Bu sebeple de dava tarihinden itibaren istenen reeskont haddi üzerinden faize hükmedilmesi gerekir.
Mahkemece tüm bu hususlar üzerinde durulmadan ve alacağın esasen temerrüt faizinden oluştuğundan sözedilerek ve niteliğine yanlış anlam verilerek Borçlar Kanununun 104/3. maddesi gereğince dava tarihinden itibaren faize hükmedilmemiş olması doğru görülmemiş, davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle hükmün davacı Bakanlık yararına BOZULMASINA, 27.4.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.