 |
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1988/1537
K: 1989/407
T: 06.02.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar araındaki davanın, (Malatya 3. Asliye Hukuk Hakimliği)nce görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 15.12.1987 tarih ve 1824-2143 sayılı hükmün temyizen tetkiki taraflar vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Temyiz olunan kararın tarihi 15.12.1987 günüdür. 6.4.1985 tarihli ve 3156 sayılı Kanunla değiştirilen HUMK.nun 438. madde hükmüne ilişkin olarak duruşma yapılması için tebligat gideri ödenmediğinden temyiz eden davalı vekilinin bu konuya ilişkin isteği dikkate alınmamıştır.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, özellikle taraflar arasıdaki 31.7.1978 tarihli sözleşmede işin 20.2.1979 tarihinde ikmal edilip teslime kararlaştırıldığı halde yapılan tesbitlerde davalının işi teslim tarihinde bile yeterli seviyeye getirmediği anlaşılmış ve 24.4.1979 tarihli ihtara rağmen bir faaliyet göstermediği böylece BK.nun 358/1. madde hükmü gereğince artış işi tamamlıyamıyacağı ortaya çıkmış bulunmasına, sözleşmenin davacı kurumca haklı olarak feshedilmiş bulunmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 - Sözleşme eklerinden davacı kuruma ait Genel Şartnamenin 50. maddesinde sözleşmenin feshi halinde kalan işin ihale suretiyle veya emanet usulü ile yapılabileceği öngörülmüştür. Davacı kurumun anılan madde hükmüne dayanarak davalı adına inşaatı emanet usulü ile ikmal etmesinde sözleşmeye aykırı bir yön mevcut değil ise de; işin ikmaline makul bir süre içinde başlanması ve makul sürede bitirilmesi zorunludur. Çünkü memleketin gerçekleri işçilik ve malzeme fiyatlarının kısa aralarla artış gösterdiği yolundadır. Diğer bir deyimle işin ikmalinin gecikmesi ve inşaatın iş sahibi tarafından uzun bir süre sürüncemede bırakılması halinde enflasyon hızının etkisi ile ve kendi fiilinin sonucu olarak zararın artmasına neden olacağı tabiidir.
Her ne kadar davacı İdare sözleşmenin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan 2490 sayılı Kanuna tabi değil ise de, anılan kanunda ihaleye başlamak için öngörülen 1 aylık süreye yaklaşık bir zaman diliminin olaya uygulanması gerekir.
Somut olayda sözleşmenin feshi, 31.1.1980 tarihinde davacı Kurumun Yönetim Kurulunca onanmış ve 26.1.1980 tarihinde fesih işlemi davalı yükleniciye tebliğ edilmiş oysa davacı Kurumca işin emanet suretiyle yapılması için Yönetim Kurulunca 15.4.1983 tarihinde karar verildiği ve işin ikmaline ilişkin ibra raporu 20.5.1986 tarihinde onandığı anlaşılmaktadır. Görülüyor ki gerek işe başlama tarihi, gerekse işin ikmal süresi mutad olmıyan süreleri kapsamaktadır. Bu gecikmelerden dolayı ortaya çıkan fiyat artışlarından davalı yüklenicinin sorumlu tutulması hukuken mümkün değildir. (BK.nun 44 ve 98. maddeleri).
O halde, mahkemece yapılacak iş davalının yapımını üstlendiği inşaatın nam ve hesabına emanet suretiyle engeç hangi tarihte yapılmasına başlanması gerektiği yani sözleşmenin feshinden sonra işin ikmali için beklenmesi gereken makul sürenin ne olduğu hesap ettirilmeli, işin nicelik ve niteliği gözönünde tutularak objektif ölçüler içinde ne kadar zamanda bitirilebileceği saptanmalı böylece davalının temerrüdü nedeniyle işin kurum tarafından ikmal edilmesinden doğan gerçek zarar tespit edilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
3 - Sözleşme eki Genel Şartnamenin 50. madde hükmü gereğince inşaatın yüklenici adına tamamlanması durumunda kesin teminatın zarardan düşülmesi gerekir. Mahkemece bu yön gözetilmeksizin bilirkişi raporuna dayanarak kesin teminatın ayrıca irat kaydedilmiş olması yanlıştır.
4 - Davacı vekilinin temyizine gelince, dava dilekçesinde alacağın banka iskonto oranı üzerinden temerrüt faizi ile birlikte tahsilini istemiştir. İşin ikmalinden sonra ortaya çıkan fiyat farkına ilişkin zarar davalıdan ayrıca istenip BK.nun 101. madde hükmüne uygun şekilde temerrüde düşürülmediğinden faizin dava tarihinden başlatılması yerinde ise de; TTK.nun 12 ve 21. madde hükümleri gereğince olayda aynı Kanunun 1461. maddesinde sözü edilen ve mahalli banka iskonto oranı olan temerrüt faizine hükmedilmesi gerekirken yasal faizle yetinilmesi kabul biçimi bakımından usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sari temyiz itirazlarının reddine, iki ve üçüncü bentlerde yazılı sebeplerden dolayı hükmün davalı yararına ve dördüncü bentte yazılı nedenle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6.2.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.