 |
T.C
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E: 2004/3677
K: 2004/4806
T: 17.06.2004
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- GEÇİT HAKKI
- FEDAKARLIĞIN DENKLEŞTİRİLMESİ PRENSİBİ
4721 s. MK/671,672
Davacı Hazine vekili tarafından, davalılar F. U. vd. aleyhine 5.5.1995 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.10.2002 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, açıldığı tarihte yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanunu'nun 671 inci maddesi uyarınca geçit hakkı kurulması isteğine ilişkindir.
Geçit hakkı davalarını, genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunmasına rağmen mevcut bu yol ile ihtiyacı karşılanmayan taşınmaz maliki açabilir.
Bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyacı veya geçit yoksunluğu, ikincisine nisbi geçit ihtiyacı veya geçit yetersizliği denilebilir.
Geçit ihtiyacı olan kişi, davasını öncelikle taşınmazların önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun taşınmaz malikine karşı ve daha sonra bundan en az zarar görecek olana yöneltilmesi gerekir.
Geçit hakkı verilmesi isteğine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından, leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmazın müşterek mülkiyete konu olması halinde, paydaşlardan bir ya da bir kaçı dava açabilir.
Ülkemizde arazi düzenlemesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın doğrudan yol ihtiyacının karşılanmamış bulunması, geçit davalarının kaynağını oluşturmaktadır. Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi ilkesi gözönünde tutulmalıdır. Geçit hakkı, taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, bir anlamda özünü komşuluk hukukundan almaktadır denilebilir. Bunun doğal sonucu olarak da yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri de esas alınmalıdır.
Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı, davacının sübjektif arzularına göre değil objektif esaslara göre belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi de gözetilmelidir.
Bu nedenlerle de bir taşınmaz için 2,5-3 metre genişliğindeki bir yolun yeterli olacağı kabul edilmelidir.
Davacı yararına tesis edilen geçidin, genel yola kesintisiz ulaşması sağlanmalıdır.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel de yine objektif kriterlere, taşınmazın niteliğine göre atanacak bilirkişiler aracılığı ile saptanmalıdır. Saptanan bu bedel, hükümden önce depo ettirilmeli, böylece geçit bedelinin geç ödenmesinden doğabilecek sakıncalara meydan verilmemelidir. Aksinin kabulü, maddenin amacı ile de çelişir.
Kurulan geçit hakkının Medeni Kanun'un 672. maddesi uyarınca Tapu Siciline kaydı da gereklidir.
Davanın niteliği gereği, yargılama giderleri de davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı, yola bağlantısı bulunmayan 974 parsel sayılı taşınmazı için geçit hakkı istemiş, mahkeme davalı 481, 1171 ve 1039 parsellerden geçit tesisine karar vermiş, hükmü bir kısım davalılar vekili temyize getirmiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosyanın içeriğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uyarınca, bir davanın açıldığı tarihteki koşullara göre irdeleneceği kuşkusuzdur. Bu nedenle de geçit hakkı davalarında geçit bedelinin dava tarihine göre belirlenmesi genel kuraldır. Ancak, bir davanın yıllarca sürdüğü olgusu karşısında, geçit davalarında fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin egemen olduğu da gözetildiğinde, geçit için öngörülen tam bedelin dava tarihine göre saptanması mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağdur edilmesine yol açabilir. Kaldı ki, davacı yanın yargılamayı uzatmaya yönelik tutum içerisine girmesine de neden olabilir. Somut olayda da 16.5.1995 tarihinde açılmış, yapılan keşifde 1995 yılı değerleri esas alınarak geçit bedeli saptanmıştır. Hüküm tarihi ise 23.10.2002 dir. Açıklanan nedenlerle öncelikle geçit bedeli saptanırken dava tarihindeki değer üzerinden hesaplama yapılması, hüküm tarihi nazara alınarak dava tarihi ile hüküm tarihi arasında taşınmaz değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek bir sürenin geçmesi halinde ise yeniden değer tespiti ile bu bedelin de hükümden önce depo ettirilmesi gerekmektedir. Böylece fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi doğrultusunda davacının hakkın kötüye kullanılması sonucu doğuracak davranışlarının da önüne geçilmiş olacaktır.
Açıklanan ilke ve dava tarihi ile hüküm tarihi arasındaki geçen uzunca süre de dikkate alınarak yeniden keşif yapılıp geçit bedelinin belirlenmesi gerekirken buna uyulmaması ve ayrıca davanın niteliği gereği yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmaması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, 17.6.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.