 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 2003/4737
K: 2003/6273
T: 23.9.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
- İNANÇ SÖZLEŞMESİ
- İKRAR
İçtihat Özeti: Davalı kayıt malikinin ceza davası sırasında savcılık, mahkeme ve müfettişlere verdiği ifadelerde taşınmazın davacı tarafından gönderilen paralarla alındığını, kendisinin olmadığını, üzerindeki konutların davacıya ait olduğunu açıkça beyan ettiği anlaşıldığından davalının bu ikrarı bağlayıcı nitelikte olup davanın kabulü gerekir.
(4721 s. MK. m. 705, 706)
(1086 s. HUMK. m. 236)
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 19.10.2001 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 27.3.2003 günlü hükmün Yargıtayca duruşmaiı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan belge olmalıdır. Böyle bir belgenin bulunmaması halinde en azından olayın tamamının ispatına yeterli olmamakla birlikte bunun vuukuna delalet edebilecek ve karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin söz konusu olması halinde, inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanması mümkün olabilir.
Bunların hiçbirinin olmaması durumunda, davacı taraf delilleri arasında yemine de dayanmışsa, mahkemece davalıya yemin teklifine hakkı olduğu hatırlatılması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı, davalı adına kayıtlı 417 parsel numaralı taşınmazındaki (1000/14600) payın bedelini kendisi ödediği halde, İstanbul'da yaşadığı ve yapılacak inşaat ile ilgilenme olanağı bulunmadığından tescilin davalı adına yapıldığını, bu hususun davalının Cumhuriyet Savcılığında, mahkemede ve hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle yazılı olarak sunduğu savunmasında da belirtildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, taşınmazı 1998 yılında satın aldığını, davacının ise borcuna karşılık olmak üzere taşınmaz üzerindeki yazlık konutları yaptırdığını, davacının dayanağı olan beyanların soruşturma ve ceza tehdidi altında verildiğinden bağlayıcı olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece taraflar arasında resmi şekilde yapılmış bir sözleşme bulunmadığı gibi, taşınmaz üzerindeki konutların paylaşımına ilişkin olarak düzenlenen ve noterde onaylanan anlaşma içeriğine ve davalının ceza tehdidi altındaki savunmasının samimi ikrar niteliğinde bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar'verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de davalı kayıt maliki Nurettin'in Cumhuriyet Savcılığına verdiği, imzasını taşıyan dilekçe ve bu dilekçe içeriğini de doğrulayan Cumhuriyet Savcısının huzurundaki 1.7.1998 tarihli beyanında ve Başmüfettiş Cabir el yazısı ile yazılmış olarak verdiği savunması ile Karşıyaka 2. asliye Ceza Mahkemesinin 8.6.1999 tarihli oturumunda sanık sıfatıyla alınan savunmasında, dava konusu taşınmazın davacı Selahattin tarafından gönderilen para ile alındığını, kendisine ait olmadığını, taşınmaz ve üzerindeki konutların davacıya ait olduğunu açıkça beyan etmiştir. Davalının bu ikrarı bağlayıcı nitelikte olup davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 275.000.000 TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri verilmesine, 23.9.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.