 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 2001/7261
K: 2001/7518
T: 5.11.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Tapulama Tespiti-Hak Düşürücü Süre )
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Tapu İptali ve Tescil-Tapulama Tespiti )
- MADDİ HATA ( Usuli Kazanılmış Hakkın İstisnası )
- USULİ KAZANILMIŞ HAK İLKESİNİN İSTİSNALARI (Maddi Hata )
766/m.23/3,31
3402/m.12
1086/m.80,428,459
DAVA : Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 22.6.2001 gün ve 2001/4292-4761 sayılı Hamiyle bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava konusu taşınmazlar hakkında 1976 yılında tapulama tespitleri yapılmış ancak davalı olduğundan malik hanesi boş bırakılmış, daha sonra ek bir tutanakla malik hanesi doldurulmuştur. Davacı, bu tutanaklarda malik olarak gösterilen davalıların murisi ile Tapulama Mahkemesinin 1978/402-403 sayılı dosyalarda 14.6.1979 tarihinde yaptıkları sulhe göre nizalı yerlerin kendisine bırakıldığını ileri sürerek Tapulama Müdürlüğüne itiraz etmiş, bu talebinin reddedilmesi üzerine Tapulama Mahkemesinde aynı iddialarla dava açmıştır. Anılan mahkeme yaptığı inceleme sonucunda; nizalı yerlerle ilgili düzenlenen ek tutanakta sadece teknisyen ve yardımcısının imzasının bulunduğunu, 766 sayılı yasanın 23/3 maddesinde öngörülen hususları bu tutanakların taşımadığını, bu nedenle tapulama tespitinden bahsedilmeyeceğini belirterek, olağan usullere göre tapulamanın tamamlanması için tutanakların ve dosyanın Tapulama Müdürlüğüne gönderilmesine karar vermiş ve bu kararlar 1983 yılında temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Kesinleşen kararlar doğrultusunda 1983 yılında nizalı parsellerle ilgili yeniden tapulama tutanağı tanzim edilmiş ve malik olarak davalıların murisi yazılmıştır. Davacı bu tutanaklara da Tapulama Müdürlüğünde aynı gerekçeyle itiraz etmiş, ancak ilgili makamca itirazı reddedilerek tespitler kesinleşmiştir.
Davacı, şimdi de aynı parseller hakkında Tapulama Mahkemesinin 1978/402-403 sayılı dosyalarında yapılan sulhe dayanarak tapunun iptali ile adına tescili için dava açmıştır. Yerel Mahkemece bu istem, davacının tespitten önceki nedene dayandığı ve 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Davacı temyizi üzerine Dairemizce yerel mahkeme kararı "... sulh anlaşmasının 14.6.1979 tarihinde yapıldığı tutanakların ise 1976 yılında düzenlendiği, 10 yıllık hak düşürücü sürenin ancak tapulama tespitinden önceki nedene dayanılması halinde uygulanabileceği, halbuki davacının tespitten önceki nedene değil tespitten sonraki nedene dayanmakta olduğundan hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanmasının doğru olmadığı" gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkeme bozmaya uymuş, nizalı yerlerle ilgili tüm kayıtları ve dava dosyalarını getirterek incelemiş ve sonunda yine hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Dairemizce bu karar "Mahkemece önceki bozma kararına uyulduğuna göre, davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşmuş olduğundan davanın bu durumda hak düşürücü süre yönünden reddedilmeyerek tarafların toplanan delillerine göre bir karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bu bozma kararına karşı davalılar karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.
Yeniden yapılan inceleme sonunda; dava konusu taşınmazlar hakkında 1976 yılında düzenlenen tutanaklar kesinleşen mahkeme kararı ile geçersiz kabul edildiğinden 1983 yılında yeniden tutanak düzenlenmiş ve itiraz sonucu bu tespitler kesinleşmiştir. Bu durumda tutanakların düzenlendiği tarih 2.8.1983'tür. Davacı dayanağı anlaşma ise, 14.6.1979 tarihli olup, tutanakların düzenlendiği, 2.8.1983 tarihinden öncedir. Bu durumda 766 sayılı yasanın 31 ve 3402 sayılı yasarın 12. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süre somut olayda dava tarihine göre geçmiştir. Dairemizce verilen 22.2.2000 tarihli bozma kararında tapulama tespitinin yapıldığı tarihin belirlenmesinde maddi hataya düşülmüştür. Maddi hatanın varlığı, bozma nedeniyle meydana gelen usuli kazanılmış hak ilkesinin istisnasıdır. Başka bir ifadeyle, maddi hatanın varlığı halinde, bu maddi hata sonuca etkili bir nitelik taşımakta ise maddi hataya dayanılan bozma kararına uyulmakla usuli kazanılmış hak meydana gelmez. Bu nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüne ve dosya kapsamına toplanan delillere ve uygun bulunan takdire göre yerel mahkeme kararının onanması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalıların yerinde görülen karar düzeltme taleplerinin kabulüne, Dairemizce zuhulen verilen 22.6.2001 tarih 2001/4292-4751 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin 5.4.2001 tarih 2000/683-2001/286 sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan ONANMASINA, onama harcının bu karan temyiz edenlerden alınmasına, davalıların karar düzeltme talepleri kabul edildiğinden peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 5.11.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yerel mahkemece verilen hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin 25.10.1999 günlü kararı dairemizce; "Davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığından'" bahisle bozulmuş ve davalı tarafın karar düzeltme istemi de yine dairemizin 15.6.2000 tarih ve 2000/3896 esas, 4288 karar sayılı ilamı ile red olunmuştur. Bu aşamadan sonra yerel mahkemece 28.9.2000 günlü ara kararı ile dairemizin bozma kararı "usul ve yasaya uygun" bulunmakla uyulmasına karar verilmiştir. Öğreti de ve yargısal uygulamada, yerel mahkemece bozma kararma uyulmasından sonra bozma kararı lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak oluşacağı kuralı kabul edilmiştir. Somut olayda da uyulan bozma kararı sonucu, davacı bakımından kazanılmış hak doğmuş ve davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı yönü kesinlik kazanmıştır. Nitekim bu kuraldan hareketle yerel mahkemece verilen 5.4.2001 tarihli karar dairemizce 22.6.2001 tarihinde bozulmuştur. Usuli kazanılmış hak kuralını bertaraf eder şekilde davalı tarafın karar düzeltme isteminin reddi yerine kabul edilmesi doğru görülmediğinden sayın çoğunluğun yerel mahkeme kararının onanmasına dair görüşüne katılamıyorum.