 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1989/8189
K: 1990/1718
T: 19.02.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki satış vaadine dayalı tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen hükmün; Dairemizin 24.10.1989 gün ve 1989/4625-1989/8804 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek düşünüldü:
KARAR : Davacı Turgay vekili dava dilekçesinde, davalıya ait Beyoğlu Ferideye Caddesi pafta 46, ada 526, parsel 30 numarada bulunan inşaattan 2 ve 3. katta birer bağımsız bölüm ile, bir asma kat büroyu 28.11.1986 tarihli yazılı anlaşma ile müvekkilinin satın aldığını, 28 milyon lira olan satış bedelinin 14 milyon lirasının ödenmiş olduğunu, kalan 14 milyon lirayı da ödemek üzere takrir vermesi için davalıya iki ihtar çekildiğini, bu olguya rağmen davalının takrire yanaşmadığını bildirerek; artık borç olan 14 milyon lirayı ödemeye hazır olduklarını açıklayarak, anılan 3 parça taşınmazın tapusunun iptalini müvekkili adına tescilini istemiştir.
Yerel mahkeme ilk kararında, noterde yapılmış resmi bir senedin var olmadığını belirterek, harici satışla tapulu taşınmazlarda mülkiyetin nakledilemeyeceğini vurgulayıp davayı reddetmiştir.
Dairemizin 24.10.1989 tarihli kararında, mahkemece gerekeçesini esas alarak hükmü onamıştır.
Bu kez davacı vekilinin karar düzeltme isteği üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Yukarıda açıklanan dava dilekçesinde belirlenmiş olduğu gibi, davacı taraf 28.11.1986 tarihli haricen düzenlenmiş ve satışı içeren yazılı sözleşmeye dayanmıştır. Bu sözleşmeye göre, 138 nolu inşaata asma kat büro ile 2 ve 3. katlarda yer alan birer bağımsız bölüm olmak üzere üç parça taşınmazın satış vaadi belli koşullarla taraflarca kabul edilmiştir. Bu koşullara göre, satış bedeli 28 milyon lira olup, bunun 14 milyon liralık kısmı 1987 Mayıs ayı dahil belli parçalar halinde ödenecek, kalan 14 milyon lirası ise bu tarihten sonraki 12 ay sürede eşit taksitlerle ödenecektir. Tapu ve alım giderleri alıcıya alt olacak binanın eksik kalan kısımları (inşaatla ilgili) satıcı tarafından tamamlanacaktır KDV., tapu verildikten sonra 30 gün içinde ödenecek, kalan borç, alıcının 12 taksitdeki kendi senedi olacaktır. Şimde bu sözleşme gereği bedelin ilk bölümü olan 14 milyon liranın davalı tarafa ödendiği dosyada yer alan makbuzlardan açıkça anlaşılmaktadır. Bedelin 14 milyon liralık kesimi ödendikten sonra davacı taraf 17 Kasım 1987 ve 25.11.1987 tarihinde olmak üzere davalıya iki ihtar çekip 3 parça taşınmazın takririnin verilmesini ve kalan borcun senetlerinin de alınmasını istemiştir.
Davalı taraf 20.11.1987 tarihli ve ilk ihtara verdiği cevabi ihtarnamede (bedelde anlaşmazlık çıktığını, davacının taşınmazda işgal ettiğini, kendilerine 1.375.000 lira ödenmesi gereken borç bulunduğunu bunun ecrimisil olacağını, ancak 5 nolu bağımsız bölümün tapusunu verebileceğini bildirmiştir.
Bu cevaba göre, davalı taraf üç parça için satışı belirleyen bir sözleşmenin varolduğunu, davacı tarafın teslim aldığını ve beş nolu bağımsız bölümün tapusunu vereceğini açıkça kabul etkmiş yalnız bedelde anlaşmazlık olduğunu savunmuştur. Oysa, sözleşmede kabul edilen bedel 28 milyon olarak açıkça yazılı olduğu gibi davacının 14 milyon lirayı ödediği belirgindir ve kalan kısmı ödemeyi de davacı kabul etmektedir. Bu olguya rağmen bedelde anlaşmazlıkdan sözetmenin dayanağı yoktur.
Davacı tarafın edimini sözleşme gereği yerine getirip, eksik kısmı ödemeyi kabul ettiğini bildirmesine rağmen davalı taraf takrire yanaşmamış fakat aldığı 14 milyon lirayı iade etmek yoluna da gitmemiştir. Bu oluşum, sözleşmenin varlığının ve kabulünün ifadesidir. Yine sözleşmeye göre, inşaatın eksik olduğu ve bu bitmemiş haline rağmen davacı tarafın elinde tuttuğunda dosya kapsamından ve cevabı ihtarnameden anlaşılmaktadır. Her ne kadar, tapulu taşınmazların harici satışı geçerli değilse de, bu tür satışlarla ilgili olarak çıkan 1987/2 esas, 1988/2 karar sayılı, 30.9.1988 tarihli Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun İnançlar Birleştirme Kararı üzerinde durulması gerekir. Olay, sadece tapulu taşınmazların harici satışının geçersizliği gerekçesi içinde düşünülemez. Borçlar Yasasının 81. maddesi gereğince kalan borcun ödenmesi de teklif edilmiştir. Kaldı ki, davalı taraf ihtara verdiği cevapta beş nolu bağımsız bölümün tapusunu vermeyi kabul ettiğini dahi bildirmiş olmasına rağmen mahkeme bu yönü de nazara almamıştır. Bu itibarla davanın reddi yerinde görülmeyip, olayda anılan inançlar birleştirme kararının içerdiği koşulların var olup olmadığının araştırılması tarafların bu yolda gösterecekleri delillerin toplanması ve bunlar bir bütün olarak değerlendirilerek hüküm kurulması gerekir.
Yerel mahkemenin red kararında bu yönler gözetilmemiştir. Bu sebeplerle karar düzeltme isteği doğru görülüp kabulü ile kararın bozulması gerektiği sonuç ve kanısına varılmıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 24.10.1989 tarihli onama kararı kaldırılarak yerel mahkemenin 2.5.1989 tarihli hükmün BOZULMASINA, peşin alınmış 7500 lira harcın istek halinde davacı tarafa geri verilmesine, 19.2.1990 günü oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacıya olan satış, haricen yapılmış olmakla ve usulüne göre düzenlenmiş bir satış vaadi sözleşmesi de bulunmamakla aslına geçersizdir.
30.9.1988 gün ve 1987/2-1988/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince ise diğer hususlar dışında alıcının tüm borçlarını eda etmesi gerekir. Satış bedelinden 14 milyon liranın ödenmemiş olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Borçlar Kanununun 81. maddesindeki ödemenin teklif edilmesi geçerli sözleşmeler için uygulanabilir. Eldeki dava için bunun kabulüne olanak yoktur. Dolayısıyla İçtihadı Birleştirme Kararındaki koşullar davacı yararına gerçekleşmediğinden karar düzeltem isteğinin reddi oyundayız.