 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E:1989/2547
K:1989/3802
T:12.04.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ZİLYEDLİKLE EDİNME-(KOŞULLARI)
ÖZET : Tapuda kayıtlı olmayan ve ayın çalışma alanı içinde bulunan sulu toprakta 40, kunr toprakta 100 dönürne kadar olan bir veya birden fazla taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği ile edinilebilir.
(3402 s. Kadastro K m. 14,17)
Taraflar arasındaki tahdide itiraz, tescil ve meni müdahale davastrıdan dolayı mahal mahkemesinden verilen hükmün; Dairemizin 22.12.1988 gün ve 1987/6684-1988/8594 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacılar tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, kadastro tahdidine itiraz ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, dava konusu 19610m2 miktarındaki 49 parsel sayılı taşınmazın tamamı' ile çekişmeli 48 sayılı parselin krokide belirtilen 390 m2 lik kesiminin gerçek kişi durumunda olan davacılar adına, kalan 11.020 m2 miktarındaki kısmının da Hazine adına tesciline karar verilmiş ve temyiz edilen bu karar Dairemizce onanmıştır.
Bu kez dilekçede isimleri yazılı davacılar karar düzeltme yoluna gitmişler ve bu cümleden olarak dayanılan 1936 tarih, 70 numaralı vergi kaydının her iki parseli kapsadığını ve iktisap süresine varan zilyetlikleri bulunduğunu ileri sürerek onama kararının kaldırılmasını ve mahalli mahkeme kararının bozulmasını talep etmişlerdir. Dosya içeriğine göre aslında bir bütün halinde 31030 m2 miktarında iken dava konusu yer tahditte 48,49 parsel numarada ikiye bölünerek tahdit edilmişlerdir. Vergi kaydı ise 20 dönüm miktarı havidir. Karardan sonra yürürlüğe giren 3402 sayılı Yasanın 14. maddesi; tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal çekişmesiz ve aralıksız enaz yirmi yıldan beri malik sıfatı ile zilyetuğini belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanlarıyla isabet eden zilyedi adına tescil edileceği hükmünü getirmiştir. 0 halde eldeki dava nedeniyle anılan 14. madde ile gerektiğinde 17. madde hükümleri çevresinde inceleme yapılarak bir sonuca varılması zorunlu bulunmaktadır. Bu durumda karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 22.12. 1988 gün 1987/6684-1988/8594 sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve belirtilen nedenlerle mahalli mahkeme kararının 3402 sayılı Yasanın geçici 1/2. maddesi uyarınca görev yönüde dikkate alınmak üzere (BOZULMASıNA), 12.4.1989 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Çekişme konusu 48 parsel, vergi kaydı fazlası ve zilyetlikle kazanılması olanaksız niteliği nedeniyle Hazine adına, 49 sayılı parsel ise vergi kaydı ve zilyetlik dayanağı ile kadastroca davacılara saptanmıştır.
Davacılar, 48 parselin tesbitine itiraz etmişlerdir. Yerel mahkeme vergi kaydı miktarı olan 20 dönümü krokide (B) ile işaretli kesimi vererek tamamlamış, 48 sayılı parsele ilişkin itirazı reddetmiştir.
Dairemiz bu karan onamış ancak davacılar, karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.
Yapılan inceleme sonucu dairemizde çoğunluk, düzeltme isteğinin kabulü düşüncesini benimsemiş ise de, bu görüşe katılmak olanaksızdır.
Şöyleki: Davacı tarafın dayandığı 1936 tarih, 70 yazım numaralı vergi kaydı iki hektar alanında olup sınırlarina göre doğusu saylık batısı hırinaplıktır.
Yani sınırları değişir niteliktedir. Bu kayıt keşifde uygulanmıştır. Tanın uzman bilirkişi batıda hırinaplıkların söküldüğünü, doğuda -say- denilen kesimde kısmen taşlık olup kısmen ekilmeye çalışıldığım bildirmiştir. Bu anlatıma göre doğuda 48 sayılı parselin olduğu kesimde hala taşlığın bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde taşınmaz taşlık kesimler olan ve kültür arazisine dönüşmesi olanaksız olup bu niteliğini elan korumaktadır. Bu olgu bu taşınmazın şu anda dahi Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu göstermektedir. imar ihyanın dahi tam olarak gerçekleşmediği bir yerdir. Sonuç olarak zilyetlik yolu ile kazanılması olanaksızdır. Koşulları oluşmamıştır. Yerel mahkeme bu sebeple 48 parsele ilişkin davayı reddetmiştir. Dairemizde doğal olarak bu kararı onamıştır. Bu gün taşınmazın niteliği değişmediğine göre, karar düzeltme isteğinin kabulüne öncelikle bu nedenle yer ve dayanak yoktur.
Kaldı ki olay hüküm tarihi olan 23.2.1987 tarihinde 1617 sayılı Yasanın getirdiği kısıtlama nazara alınmış gibi algılanmıştır. Oysa, değinilen bu kısıtlama dahi nazara alınmamıştır. Zira vergi kaydının miktarı zaten 20 dönümdür ve bu miktar verilmiş olup 7617 sayılı Yasanın zilyetlik yolu ile belgesizden verilmesini kabul ettiği 20 dönüm daha yer verilmesi mümkün iken bu yapılmamıştır. Çünkü taşınmazın niteliği zilyetlik yolu ile kazanmaya müsait değildir.
Demekki yerel mahkemenin temel hareket noktası bu taşınmazın zilyetlikle kazanılmasının olanaksızlığıdır. Bugün bu niteliğin hala varolduğu rapordan anlaşılmaktadır.
3402 sayılı Yasanın 17. maddesi imar ihya yolu ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu hizmetine özgülenmiş olmayan yerlerin kazanılmasına kapı açmıştır.
Ancak bu maddenin uygulanabilmesi iki koşula bağlıdır. Birincisi niteliği say-taşlık olan taşınmazın imar ihya ile bu niteliğinin kesinlikle değişmiş olması, ikincisi ise, taşınmazın ilçenin imar planı dışında bulunması zorunluluğudur.
Şimdi birinci koşula bakıldığında hala taşlık var olduğuna göre imar ihyanın tam olarak gerçekleşmediğini görüyoruz. 2. koşula baktığımızda yine rapor ve krokiye keşif tutanağına göre bu taşınmazın Kadını 'nin en canlı kesiminde yer aldığı arsaya dönüştürüldüğü açıklanmıştır ki, bu durumda bu taşınmazın ilçenin imar alanı içinde kaldığı açıkça anlaşılmaktadır. 0 halde Yasanın getirdiği ikinci koşulda gerçekleşmemiştir. Öyle ise 48 sayılı parselin bu olguların dışında kaldığını varsayıp, karar düzeltme isteğini kabul edebilir miyiz? Hayır. Değindiğim nedenlerin ötesinde ve en önemli hususda şudur:
Her yasanın çıkıp, yürürlükte kaldığı süre içinde kişiler ve kurumlar için getirdiği bir takım hak ve yükümlülükler ve bunlarında bu süreçte oluşan sonuçları vardır.
1617 sayılı Yasa yürürlük süresi içinde vergi kaydı ve zilyetlik yolu ile kazanılabilecek toprak miktarının ve kazanma koşullarını belirlenmiştir.
Bu yasa uygulanırken, kişilere belirlenen yolla toprak kazandırılırken, saptanan miktarın fazlasının Hazineye bırakılacağını, Hazineye ait olduğunuda hükme bağlamıştır. Yani zilyetlik yolu ile kazanılamayacak nitelikte veya belirli miktarın dışında kalan kesimlerin Hazineye ait olacağını kabul etmiştir.
Bu uygulama sonucu mahkeme kararları ile, Hazineye bırakılan kesimler yönünden Hazine lehine bir hak oluşmaktadır. Artık toprak parçası -yasa gereği hazineye aittir ve ilamlada bu husus perçinlenmiştir. Bunun sonucu olarak kişinin o toprak parçası üzerindeki zilyetliği ve hakimiyetide sona ermiştir.
Yasa ve ilamla oluşan bu kesin sonuca rağmen, artık, eski zilyetlikten bahisle yeni Yasanın getirdiği artırımdan kişi veya kurumlar yararlanabilir mi?
Asla yararlanamaz, zira açıkladığım şekilde Hazine lehine bir hak oluşmuştur. Ortada kesin bir olgu vardır ve bu gözardı edilemez. Burada devam eden bir davadan söz edilse dahi bu taşınmazın niteliği yine kazanmaya olanak tanımaz. Aksi halde 1617 sayılı Yasanın yürürlük tarihinde Hazine lehine verilmiş bütün hükümlerin adeta iptali yolunu açacak, kazanılmış hakları yokedici bir yola girilir ki bununda adaletle hukukla bağdaşması olanaksızdır. Bir an için bu olayın aksini düşünelim: Şöyle ki; kişilerin 1617 sayılı Yasa ile ve zilyetlikle kazana bildiki eri toprak miktarının 3402 sayılı Yasa daha az bir miktara indirse idi, kişilerin yine mahkeme kararı İle ve o koşullarla kazandıkları toprakları, bu yeni yasanın getirdiği daha az miktara indirmek için dava açılabilir miydi? Açılamazdı. Zira derhal (kazanılmış hak-kesin hüküm hukukda istikrar. Devlete güven, prensipleri ile buna karşı çıkılırdı). İşte olayımızda aynı durum vardır. 1617 sayılı Yasanın kısıtlayıcı hükmü, kişilere olduğu gibi Hazineye de bazı haklar tanımıştır. Bu yasanın uygulandığı süre içinde Hazineye bırakılan topraklar İçin Hazine lehine oluşmuş bir hak vardır.
Bu kazanılmış hak yokedilemez. 3402 sayılı sayılı Yasanın getirdiği yeni haklar, Yasanın yürürlük tarihinden itibaren oluşmuş-yeni olaylar için söz konusudur.
1617 sayılı Yasa gereği verilmiş bir mahkeme kararı ile, o davanın tarafı olan kişinin zilyetlik ve hükümranlığı fazla kısım için veya zilyetlikle kazanılamayacak kısım için sona erer. Artık yeni bir kazanma hakkı ancak anılan tarihten sonra 20 yıllık bağımsız bir zilyetlik veya gerçek bir imar ihya ile oluşabilir. Bu sürenin 3402 sayılı Yasanın yürürlük tarihi itibariyle dolması, 1617 sayılı Yasa gereği Hazineye bırakılmış, taşınmaz için oluşması mümkün değildir.
Öyle ise 3402 sayılı Yasanın getirdiği, miktar artırıcı 14 ve 17. maddeden yararlanma olanağı yoktur.
S o n u ç: Yukarıda açıkladığımız, nedenlerle 1617 sayılı Yasanın yürürlük süresi içinde, mahkeme kararı ile Hazineye bırakılmış, topraklarda kişinin zilyetlik ve hükümranlığı sona erip Hazine lehine, kazanılmış bir hak oluştuğu için ve niteliği itibariyle zilyetlikle kazanılmasına yer olmayan, imar ihya yolu ile de kazanma koşulları varolmayan toprak parçaların da 3402 sayılı Yasanın 14 ve 17. maddelerinin uygulanmasına asla yer yoktur. Bu sebeplerle dairemizin ilk onama kararı doğru olup karar düzeltme isteğinin R E D D] gerektiği inancı ile, çoğunluğun kabul yolundaki düşüncesine katılmıyoruz. Karara karşıyız.
Ferruh A TBAŞOĞLU A. Tacettin SEÇKİN
Üye Üye