 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1988/4220
K: 1988/5987
T: 27.09.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı Bilal vekili tarafından, davalılar aleyhine 2.5.1986 ve 7.8.1986 günlerinde verilen dilekçeler ile şahsi hakka dayanarak tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine, her iki davanın birleştirilerek yapılan muhakeme sonunda, davanın reddine dair verilen 1.2.1988 günlü hükmün Yargıtay'ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı Bilal vekili tarafından istenilmekle; dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı Bilal vekili, Adana 5. Noterliğince re'sen düzenlenen 30.1.1984 gün ve 2686 yevmiye numaralı sözleşme ile, davalı Kamil'in 444 parsel sayılı taşımazdaki 1/4 payını beşmilyon lira karşılığında davacıya satış vaadinde bulunduğunu, adı geçenin 30.7.1985 gün 2873 yevmiye numara ile tapuda yapılan işlemle aynı payı 700000 lira karşılığında kardeşi diğer davalı Mehmet'e devrettiğini, her iki davalı arasındaki işlemin aslında alacaklılardan mal kaçırmak amacına yönelik ve muvazaaya müstenit olduğunu, iyi niyetli olmayan davalılar Medeni Yasanın 2/2. maddesi hükmünce korunmayacaklarını bildirerek Kamil'e ait iken Mehmet'e geçen 444 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 paya ilişkin tapunun iptali ile mezkur payın müvekili adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, satış vaadi sözleşmesi ile davacı lehine doğan ve tapuya şerh edilmeyerek hukuken güçlendirilmeyen şahsi hakkında, satınalma yoluyla çekişmeli payı tapu ile iktisaben ve bu suretle ayni hak sahibi olan Mehmet'e karşı ileri sürülmesi mümkün bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Kural olarak, tapuya şerh edilmeyen ve dolayısıyla hukuken güçlendirilmeyen şahsi hakkın, aynı hak sahibine karşı ileri sürülmesi mümkün değildir ve bu husustaki görüş doğrudur. Ancak, her iki davalı arasındaki satış işleminin alacaklılardan mal kaçırmak amacına yönelik ve muvazaaya müstenit olduğu bildirilmişti. Bu gibi muvazaaalı ve üçüncü kişilerin zararlandırılması amacına yönelik işlemin varlığı halinde, o işlemden zarar gören üçüncü kişi şahsi hakkını ayni hak sahibine karşı ileri sürebilir. Muvazaa ise, "tarafların aralarında yaptıkları bir işlemi, kendi gerçek iradelerine uymayan ve sırf etrafı aldatma için yaptıkları başka bir işlem altına gizlemeleridir" (DR. Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku, 1. cilt, 1972 baskı, sayfa 200). Açıklanan durum karşısında davanın dinleme olanağı vardır. Bu itibarla tüm deliller fark gözetilerek muvazaanın takdiri ve bu hususta bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 11.000 lira duruşma vekalet ücretinin davalılar Kamil ve Mehmet'ten alınarak davacı Bilal'e ödenmesine, 27.9.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.