 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1988/4087
K: 1988/6746
T: 21.10.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 27.6.1985 gününde verilen dilekçe ile re'sen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 6.3.1987 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : İştirak halindeki maliklerin kendi aralarında yaptıkları satış vaadi sözleşmeleri kişisel hak meydana getirmeleri nedeniyle geçerli olduğu gibi bu iştirak hali bozulmamak kaydıyla sözleşmenin yerine getirilmesi olanağı da vardır. Satış vaadinde bulunanın payı sadece alanın payına eklenmek suretiyle iştirak hali sürdürülür. Satış vaadinin, iştirake dair olmayan bir kişiye yapılması halinde ise iştirak hali devam ettikçe sözleşmenin ifa kabiliyeti olmaz. Ancak olay özellik arzetmektedir. İştirakçilerden olmayan birisine yapılan satış vaadiyle meydana gelen kişisel hak iştirake dahil olan davacıya temlik edilmekle engel ortadan kalkmış ve sözleşmenin yerine getirilmesi mümkün hale gelmiştir. Sözleşmelerin ifasına imkan verecek bir yorumun yapılması Borçlar Kanunu'nun 18. maddesi hükmü gereğidir. Davanın belirtilen doğrultuda değerlendirilerek bir sonuca varılması gerekirken yazılı gerekçelerle reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının yukarıda gösterilen nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine, 21.10.1988 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava şahsi hakakın devrine dayanılarak taşınmazlardaki miras paylarının hükmen tescili istemine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş
hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Davalı Ayşe Tiryaki,noterden resen tanzim edilen 25.4.1981 gün 18072 sayılı sözleşme ile 636, 688 ,712, 798, 817, 819 parsel sayılı taşınmazlarda murislerinin ölümü ile irsen ve teselsülen intikal eden iştirak halindeki payların dava dışı ve üçüncü şahıs durumunda bulunan Kamil Tiryaki adındaki kişiye vaad etmiş ve 13.2.1982 gününde tebliğ edilen 4.2.1982 günlü ihtarname ile de sözleşmeyi feshettiğini, alıcı Kamil Tiryaki'ye iletmiştir.Davalı vekili duruşma sırasında verdiği yazılı beyanında akdi fesih nedeninin 15.10.1982 vaade tarihli satış bedelinin süresinde ödenme diğinden ileri geldiğini açıklamıştır.
Dosyada mevcut ve Sulh Hukuk Mahkemesince tesis edilmiş olan 29.5.1985 gün 985/34 - 1985/31 sayılı karara göre ödeme teklifinin kabul edilmemesi sebebiyle T.Emlak Kredi Bankasının tevdi mahalli olarak tayin edildiği görülmüştür.Söz konusu sözleşmenin feshine ait ihtarnamenin ve tarafların müşterek iradeleri ile belirlenen satış bedelinin kararlaştırılan ödeme tarihlerinin, tevdi yerinin belirlenmesine dair karardan çok evvel olduğu dosyadaki yazılardan anlaşılnmaktadır.Başka bir deyimle ödeme zamanı gelmeden akdin feshi ihbar olunmuştur.
Başlangıçta sözü edilen temlikname ise 29.5.1985 gününde satış vaadi senedi biçiminde düzenlenmiş olup, Kamil Tiryaki'nin davalı Ayşe Tiryaki'den almayı taahhüt ettiği taşınmaz paylarının davacı Mevlüt Tiryaki'ye satış vaadi ve devrini içermektedir.Davacının davalı aleyhinde açmış olduğu eldeki bu davada zikrolunan payların ferağa icbar suretiyle tescili talebinden ibaret bulunmaktadır.
Olay ve aşaması böyle açıklandıktan sonra işin esasına gelince; ilk satış vaadi sözleşmesinin şekil ve esas bakımından yasaların öngördüğü koşullara uygun olduğunda bir uyuşmazlık yotur.Ancak, sözleşme konusu taşınmazlar iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olduğundan ifa olanağı doğmamıştır. Kanaatımızca asıl sorun; anılan taşınmaz paylarının ikinci sözleşme (temlikname) ile terekeye özellikle iştirakçi paydaşlardan davacı Mevlüt Tiryaki'ye dönüşü hemen bu davanın açılmasına olanak sağlayıp sağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.Bu durumda ise konunun Borçlar Yasasının alacağın temlikine dair 162 ve müteakip maddeleri ile tartışma yapılarak bir çözüme bağlanması gerektiği düşüncesindeyim.O halde öncelikle alacağın temlikine ilişkin yasa kurallarından özet halinde söz etmelidir.
Temlikin konusu,alacak doğuran geniş manada bir borç rabıtası olmayıp bizzat alacaktır.Temlik edilen kimse borç rabıtasının heyeti umumiyesinde temlik edilen kimsenin halefi olur.Akitten doğan alacakların temliki kabildir,meğerki temlik konusu veya akitle veya mahiyeti icabınca menedilmiş olsun.Temlikin şumulü tarafların iadesine göre tayin edilir.
Temlik sebebile,alacak ile birlikte fer'i ve yenilik doğurucu haklarda geçer.(Andreas Van Tuhr. Borçlar Hukuku)
Öte yandan B.K. nun 167. maddesi uyarınca borçlu temlike vakıf olduğu zaman temlik edene karşı haiz olduğu def'ileri temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir.
Evvela belirtmek gerekir ki taraflar arasında doğrudan akdi bir ilişki mevcut değildir.Kamil Tiryaki'ye geçmesi taahhüt edilen paylar temlikname ile davacıya dönüşte onun miras payları olarak nitelendirilmesi kabil olmadığından olayda M.K. nun 612. maddesinin tatbik yeri yoktur.
Temlik edilen halefi olarak ondan fazla ve davalının durumu farklı ağırlaştıracak bir talepte ve girişimde bulunamaz.Payların anılan dönüş şekli ile terekedeki iştirak hali etkilenmemektedir.Diğer bir deyimle sözü edilen payların dönüşü suretiyle sözleşmenin ifa olanağının doğduğunun davalı aleyhine olarak ileri sürülmesi halefiyetin gereği olmaz.Zira Kamil Tiryaki ifayı talep etme hakkını ibraz etmemiştir. Halende bu hakkı bulunmamaktadır ki, temellük edenide bundan yararlanabilsin. İfa hakkı bahşetmeyen bir sözleşmenin temlikine ilişkin senede bu bakımlardan itibar etmek düşünülemez.
Meğerki müşterek mülkiyet hali kurulmuş olsun.Bu nedenlerle davanın reddi sonucu itibariyle doğrudur.Ekseriyetin görüşünü olaya ve uygulanması gerekli kurallara uygun görmüyorum.Hükmün onanması gerekir. (21.10.1988)